Karakter boyutu : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
Hatko Vural
Ekmek Arası Siyaset
22 Eylül 2025 Pazartesi Saat 13:11

Başkan Trump ikinci dönemine hızlı başladı. İlk döneminde sosyal-politik terminolojiye kazandırdığı post-thruth sergüzeştliğinden yani bir nevi kendi gerçekliğini yaratma çabası hallerinden sonra bu defa konuya daha hızlı bağlanarak ‘’sandwich’’ siyasetini yarattı.


Ekmek arası siyaset yapma arzusu Ukrayna-Rusya savaşını bir haftada bitirme iddiasıyla ortaya çıktı. Bu pragmatizme göre ne kadar uzun süre sürmüş, ne kadar çetrefil konulara bulaşmış olursa olsun dünyanın herhangi bir yerindeki kargaşaya president Trump iki gün bilemediniz iki haftada çözüm bulacağını iddia ediyordu.


Yüz yıllık sükuttan sonra Ortadoğu ve Türkiye tarihin tozlu yolunda yeni bir viraj alıyor. Hayatlarımız süregiden gündelik iaşe işleri ile mümkün mertebe oyalanırken, diğer yandan gündem bombardımanına tutulan zihnimiz sürekli meşgul ve malumatfuruş tutuluyor.


Halkın maişet işlerini bile çözememiş bu coğrafyanın siyaset kurumları bir yanda maslahatı idare ededururken öte taraftan insanlara hep çok önemli bir şeylerin arifesindeymiş gibi hissettirmeyi nasıl olsa başarıyorlar. Ama her karar arifesinde mutlaka derin ekonomik krizler bile isteye tezgâhlanıyor. Siyasetçiler hayal görüp hayal satıyorlar, bizde mecburen tadına bakmış gibi yapıyoruz. Çünkü seçeneklerimiz her zamanki gibi çok sınırlı. Ya ölüm ya sıtma!


Bizim ana ve yavru iktidar partilerinin siyasetçileri de Mr. Trumph doktrinin tesirinde kalarak veya belki bizatihi onun telkiniyle ülkede 40 yıldır yaşanan ayrılıkçı Kürt ayaklanması ve terörünü ‘’ekmek arası barış’’ teorisiyle bitirme kararı aldılar. Şimdiki ekmek arası popülist siyasetimiz orta doğunun yeniden şekillendirildiği bu tarihi anda ‘’terörsüz Türkiye’’ sloganı adı altında yeni bir barış masasının kurulması. Ultra Türk milliyetçisi parti liderinin ‘’apo gelsin mecliste konuşsun bu iş bitsin’’ şeklinde özet geçilebilecek demeciyle startı verilen süreç başlatıldı.


Peşi sıra gelen gelişmeler ile de barış sanki ha oldu ha olacak gibi bir kıvama geldi ama hala öylece ortada duruyor. En azında Türkiye sınırları içerisinde ayrılıkçı Kürt terör örgütlenmesi ve ona bağlı silahlı unsurlar lağvedilecek gibi. Kürt örgütlerinin İran kolu bu ekmek arası barış işine dâhil olmayacağını açıkladı. Irak-Suriye kollarının durumu sürüncemede. Bir cilve bin naz içindeler. Öyle ya adamlar nerdeyse bağımsız devlet kurdular.


İç barış ve huzurun tesisi her ülke için olmazsa olmaz kati bir ihtiyaç. Fakat bu nasıl olacak? Kimler bunu aralarında konuştu, değerlendirdi, tartıştı, karar verdi? Ve kimler kimlerle ne üzerine anlaştı? Bilmiyoruz!


Belki Suriye iç savaşı sonrası yeni kurulan Suriye Kürt bölgesi ve 1991 Körfez Savaşı sonrası kurulan Irak Kürdistanı Türkiye ile federasyona gidebilir. Türkiye sınırları içinde birleşir ve federasyona gidilebilirler. Terörsüz Türkiye yönergesinin ikinci adımı olarak ‘’yeni anayasa’’ yapılması mukadderdir. Bizlerde yüzyıl sonra işte ‘’misak-ı milli’’ sınırlarına ulaştık diye reklam arasında hoşnut tutuluruz, fakat on-on beş yıl sonra neler olur şimdiden bilemeyiz.


Heyhat! Terörü bitirmek için kurulan komisyon tutanakları da gizli tutulacak ve on yıl belki daha fazla bir süre halka açıklanmayacakmış! Sanki kavga mecliste oldu da mebuslar kendi aralarında barışıyorlar? Birinci dünya savaşı arifesinde Enver paşanın Berlin’den gelen emirle Alman Gn. Kur. Bşk. Lığının hazırladığı Osmanlının savaşa girme planını tarihin önünde tek başına durup onaylaması gibi gerçek bir faciayla karşı karşıya kalmayız inşallah.


Sokaktaki Akape seçmeninin süreç üzerinde konuştuğu şey, ayrılıkçılık seviyesi sempatizan mertebesindeki altı yedi milyon oya sahip ‘’Kürt seçmeninin’’ güya Cehape’nin elinden alındığı, reisin dahiyane siyasi manevrası üzerine kurulu bir siyasi tezgah tezi ile kendini avutmaktan ibaret. Kısaca onlarda ne olup bittiği hakkında bir şey bilmiyor. Ama sağ kitleye mahsus genel düşünmeme eğilimi olarak ‘’devletin vardır bir bildiği’’ klişesi üzerinden endişelerini geçiştirebiliyorlar.


Ana muhalefet Cehapeli klik ise, Şam’ın düştüğü o gecedeki Esad’ile anlaşılsın demecinde seçmenine yaşattığı geç kalmışlık duygusunu bu süreçte de tekrar ederek anı yakalayamamanın sancısını sadece n’oluyo yaa! Nida ünlemi ile dışa vurabiliyor. Hayat gibi siyaset de geç kalanları affetmiyor.


Çözüm Süreci olarak lansmanı yapılan ilk süreç de şeffaf yaşanmadı, ne sürecin mimarı çıkıp şöyle yapacağız, ne idarecisi böyle hareket edeceğiz dedi. Akabinde ne sorumlusu, ne de tarafı olan birileri ortaya çıktı ve halka neyin yanlış gittiğinin izahatını verdi. O sürecin kapsamı daha hala kamuoyuna açıklanmayan ve aralarında sorunu görüşen şahısların ‘’benimle mezara gidecek’’ diye beyanat verdikleri ‘’Dolma Bahçe Mutabakatı’’ ile ilerlemişti.


Aramızdan su sızmayan nadir Avrupa ülkelerinden birisi olan İspanya bize terörü bitirme konusunda sosyopolitik bir yardımda bulunmuş olabilir. Bu zannımızın dayandığı temel, toplumsal barış ve uzlaşı konusunda yol alma tarzımızın benzerlikler taşımasıdır. Öyle ki İspanyollar da iç savaş ve Franco dönemi izlerinin silinmesi konusunda başta devlet kurumlarının yapısı olmak üzere önemli bir dizi restorasyona hatta devrime gitmişlerdi.


Daha da önemlisi toplumsal barışın yeşermesi için tolum hafızasındaki her türden intikamcı hislerin tamamen silinmesi ve tabiri caizse olup biten her şeye bir sünger çekilerek hayatın yeniden kurulması konusunda bir mutabakat öneriyordu, bunu İspanyollar büyük ölçüde başardı. Peki, biz başarabilecek miyiz?


Yüzde doksan dokuzu fakir çocukları olan şehit Türkler için iş nispeten kolay, vatan sağ olsun demek ve geride kalanlara şehit yakını kontenjanından devlette işe yerleştirmek belki yeterli bir tazmin sayılabilir. Yine bazı sivil Kürt yurttaşlar haksız yere kendine eziyet eden devletini kendi payına affedebilir, belki devlet de kendine kurşun sıkan Kürt vatandaşını affedebilir.


Peki, mesele sadece devletle Kürtler arasında bir barıştan mı ibaret? Hala aşiret düzeninde yaşayıp da terör bahanesi ile arkasına aldığı resmi güç ile ihtilaflı aşirete, komşu köye, komşu aileye, hatta rakip siyasi parti mensubuna eziyet eden bölge Kürtleri kendi aralarında nasıl barışacak?


Yani Kürtler kendini ezen diğer Kürtler ile nasıl barışacak? Acılarını kim tazmin edecek veya devlet onlara da kontenjan mı açacak? İspanyol modeli barış, bizim ekmek arası işlerimize uygun hap gibi, kapsül gibi bir tonda gözüküyor ama biz bunu yutup hazmedecek kadar, toplum lehine alacağımızdan feragat edebilecek kadar konuyu kavramış insanlar mıyız?


Bu barıştan sonra yapılacak yeni anayasa ile kamu düzenimizi yeniden kuracak olan devlet, gerekten ama gerçekten evrensel hak ve özgürlüklerin korunduğu, vatandaşlık hukukunun egemen olacağı eşitlikçi, özgürlükçü, modern bir sosyal devlet şekline bürünebilecek mi? Her sorunun çözümünün yeni bir sorun yarattığı bu coğrafyada barış gerçekten tekâmül edebilecek mi?


Bize bir şeylerin olacağı kesin olmakla birlikte neler olabileceğinin sınırını çizmek bizim elimizde değildir. İşler sarpa sardığında siyasetçiler halka dönüp öyle yapmasaydık İran’ın başına gelenlerin aynısını bize de yapacaklardı diyebilirler. Biz de yine onların gerçekliğini kabul edebilir ve yine dış güçleri suçlayabiliriz. Oysa kimin kiminle ne konuşup neye anlaşmalar yapıldığını veya nelerin ters gittiğini asla açık seçik öğrenemeyecek yine bizleriz.


İsrail bize saldıracak söylemi gerçek bir uyarı mıdır yoksa kaçınılmaz sonun ilanı mıdır? Sahi binlerce yıllık tarihi ile koca İran on beş gün boyunca rezil rüsva edildi. Faşist İsrail devleti İran-Yemen-Lübnan-Suriye-Filistin dört bir yana beş altı devlete istediği an saldırmakta. Kılıç hakkı ile sınırlarını genişletmekte.


Ayasofya minberine atalarının zafer kılıcıyla çıkmak kolay, asıl mesele gözümüzü kanatırcasına kadını çocuğuyla koca bir halkı bombardımanla, hatta daha vahşisi açlıkla, zalimce soykırımdan geçirenlerin karşısına kılıçla çıkabilmekte ama henüz öyle mangal yürekli bir bölge sakini ortaya çıkamadı. Türkiye’den bir gazetecinin attığı tivit üzere; ihalarımız, sihalarımız, oyun değiştiren silahlarımız var ama Gazze’ye bir paket makarna sokacak gücümüz yok! Öyle mi? Maalesef öyle.


Anlaşılan yeni bin yılı dizayn eden petro-dolarcı program, Filistin sorununu da ilgili güç merkezleri ve kendilerine göbekten bağlı çeper ülkeler nezdinde konuşup karara bağlamış, doğu Akdeniz’deki zengin petrol ve gaz kaynaklarından pay vermemek için ‘’Gaza’’ yer yüzünden tamamen silinmek üzere katil İsrail devletinin eline bırakılmış durumda. Yahudi hırsının temsili İsrail halkıda büyük İsrail için savaştığına inana dursun.


Gazze soykırımından arta kalan Filistinliler, kardeşleri açlıkla yok edilirken oturup seyreden Batı Şeria Filistinlileri veya diğer Araplar ile nasıl barışacak? Şeria Araplarının ekmeklerine sürülen bir kaşık Yahudi balı olup biten her şeyi unutmak için yeterli olacak mı? Yoksa Gaza’da işini bitiren soykırımcı İsrail dönüp bu defa Şeria Filistinlilerini mi kılıçtan geçirecek? Filistin halkı sadece fiziki sınırlar ile ayrılmamış, siyasi ve psikolojik olarak da ayrılmış vaziyette.


Suriye’de Şam rejiminin içinde alevlenen beş on günlük bir isyan veya restleşme neticesinde rejim aniden çöktü. Esad kaçtı. Olaydan daha önce haberdar edilen muhalif unsurlar ellerini kollarını sallayarak Şam’ı teslim aldılar. Akabinde poşusunu çıkartan eski El-Nusra komutanı Mr.Colani’nin sakalları kısaltılıp, takım elbise giydirilerek ‘’Özgür Suriye’’nin yeni lideri yapıldı. İç savaş sırasında muhalif ekseni oluşturan ve kendi aralarında da birbirine muhalif olan onlarca silahlı grubun olduğu ülkede ekmek arası barış yapıldı. Ki ekmek hangi birinin heva ve hevesini doyurmaya yetecek o da belli değil.


Suriye, Osmanlı devletinin yıkılmasının sonrasında her kadastro döneminde sınırları kırpılan bir bölge. Lübnan’da, Ürdün’de, Filistin’de, İsrail’de, İsrail işgalindeki Golan’da eski Şam Vilayetinin bir parçası. Şimdi sıra geldi yeni bir parselasyon planı yapmaya. Güneydeki Dürzilerden, kıyıdaki Alevilere ve kuzeydeki Kürtlere kadar büyük devletin himayesine mazhar olan herkes kendi payını istiyor. Hatay sınırından Şam’a inen M-5 yolu güzergâhı ve çöl sünni Araplara kaldı.


Türkiye her defasında toprak bütünlüğüne vurgu yapsa da Suriye’yi bir arada tutmaya ekonomik ve askeri gücü yeterli gelmeyecek gibi duruyor. Savaşların en tehlikelisi olan iç savaşta on yılı aşkın sürede yakılıp yıkılan, yağmalanan Suriye’de ekmeğin arası boş kaldı, hiçbir teklif karşı tarafın karnını doyurmuyor, daha da kötüsü savaşın çirkinleşen yüzünde bölge toplumları, dinler, mezhepler ve vicdanlar arası mesafeler hiç olmadığı kadar açıldı, kolektif hafıza darmadağın oldu. Anlık gelişen vukuatlar ile yeni bir iç savaşa düşmesi içten bile değil.


Zaten Arapların olası saldırı ihtimaline karşı Irak Kürdistan lideri Türkiye’nin bölücü terör örgütü ilan ettiği SDG_YPG’li Suriye Kürtlerini koruyacağını ilan etti. Irak Kürdistanı liderleri Türkiye’nin resmi dostları. Peki, Türkiye Suriye Kürtlerine operasyon yaparsa durum ne olacak? Bölge Selahaddin öncesi bereketli hilalin durumu gibi herkes herkesle dost aynı zamanda düşman.


President Trump Ukrayna’da ver kurtul taktiği ile barışı sağlama peşinde. Chucky Putin’e başta Kırım olmak üzere Donbass bölgesini lavaş arasına sarıp barışı tesis etmek istiyor. Peki, Rus ayısı Ukrayna’da yenilmezse onun iştahını kim kesebilecek? Ya da güçlü saldırganın haklı kabul edildiği bir ön ortaçağ dönemine, Trump’un ağzına pelesenk ettiği meşhur post-thruth’a geri mi dönüyor dünya?


Avrupa devletleri Filistin konusunda düştükleri vahim durumu, Ukrayna konusunda tekrar etmediler ve Trump’ın toprak tavizi teklifini göz ardı ettiler. Çünkü sizde olduğunu varsaydığınız ilkelerinizi her koşulda ve herkese karşı savunmazsınız, ona göre ayrı buna göre başka tavırlara girerseniz sonuçta çürüyen sizin toplumunuz olur, bunu Türkiye kadar iyi bilen hiç kimse yoktur.


Bu coğrafya hepsi savaş ve kanla kurulan Roma Barışını, İslam Barışını, Osmanlı Barışını, en son ve en kısa süren Amerikan Barışını yaşayarak tüketti. Sırada Trump’ın ve evangelist topluluğunun baş mimar oldukları, müteahhitliğini ise Yahudi akrabalarına ihale ettikleri Pax-Juda veya taşeron Büyük Kenan Barışı var galiba. Ama diğer barışlar gibi kurulmadan önce geçmiş savaş ve acılarını mutlak surette kat kat geride bırakacak kan ve gözyaşı selleri bölgede akacaktır.


Yani görüldüğü üzere insan hayatının ekmek arası ucuza tüketildiği doğu cephesinde hala değişen bir şey yok!


Bu yazı toplam 2575 defa okundu.





Bu yazıya yorum eklenmemiştir.
Sitemizin hiçbir vakıf, dernek vs. ile ilgisi yoktur. Sitede yayınlanan tüm materyallerin her hakkı saklıdır. Sitemizde yayınlanan yazı ve yorumların sorumluluğu tamamen yazarına aittir.
Siteden kaynak gösterilmeden yazı kopyalanamaz.
Copyright © Cherkessia.Net 2009 İletişim: info@cherkessia.net