Her milletin geleneksel mutfak kültürü vardır. Beslenmeyi sağlayan yiyecek, içecek türleri, bunların hazırlanması, pişirilmesi, tüketilmesi ve özel ilgi gerektiren ziyafet sofraları yaşamın önemli bir kısmıdır. Yeme, içme geleneği çerçevesinde gelişen inanç ve uygulamalar kendine özgü bir kültürel yapıya dönüşür. Çerkesler de bu konuda bir istisna değildir.
Çerkesler yemeğe karşı büyük bir saygınlık gösterdiler. Yeme, içmeye karşı tutumları hiçbir zaman anlamsız, sıradan bir tüketici konumunda olmadı. Aksine, her zaman derin bir kutsal anlamı olmuştur. Yakın geçmişte, ortak yeme etkinlikleri doğrudan kurban ayinleriyle ilişkili olup, özel büyülü bir anlamı vardı. Zamanımızda, bu tür yemek faaliyeti en açık şekilde cenaze sırasında kıymalı pide ziyafetiyle kendini gösterir.
Herhangi bir yiyecek Tanrı'nın lütfu olarak kabul edildi. Üzerine basmak, oturmak, yere atmak, olumsuz konuşmak yasaktır. Gıda yemini, Kuran'daki yeminden sonra ikinci öneme sahip olarak, dokunulmaz olarak kabul edildi. Ekmek, Kuran'ın üzerine konabilecek tek şeydir.
Nihayetinde yemek kültünün etkisi masaya uzandı. Sofra adabı çok eski dönemlerden beri ayrı bir öneme sahiptir. Ziyafet sofrasının kendisi ana nitelik olarak kabul edilir. Masaya sırtınızı dönemezsiniz. Geçici de olsa terk edemezsin. Yemeğe katılma davetini reddetmek bir hakaret olarak kabul edildi. Yemek, kural olarak, kıdem sırasına göre en yaşlıdan en küçüğüne servis edilir.
Odaya giren yaşlı bir kişinin ayakta karşılamanın gerekli olmadığı tek istisna, "sofra daha eskidir", "Iэнэр нэхъыжьщ" Çerkes (Adıge) atasözüyle ifade edilir. Sofra kutsallığı çok daha eskidir, Thamade’nin kendisinden.
Birlikte aynı sofrada yemek yiyen, özel bir yakınlaşmanın belirtilerinden biri olarak kabul edilir.
"Onlar, bir dulavratotu sofrasından yediler", "Зы тхьэрыкъуэф Iэнэ зэдытешхыкIащ" atasözü, birlikte çok şey yaşamış, aynı kamp masasından ekmek yemiş, özel bir yakınlığın ve güvenin göstergesi olan insanlardan bahsediliyor.
Çerkeslerin eski mutfağı, derin antik çağa kadar uzanır. Çerkes (Adıge) Nart destanlarında , ekmek yerine darı lapası, et sosu şips, püre ve şaraptan bahsedilir. 16. yüzyılda Amerika'dan getirilen mısır Çerkeslere ulaştı. O kadar benimsediler ve popüler oldu ki "nartuhu", "нартыху " Nartların yemeği olarak adlandırıldı.
Çerkesya topraklarını ziyaret eden Evliya Çelebi, çoktan Müslüman olduklarını ancak domuz eti yemeye devam ettiklerini kaydetti. Ayrıca tandırda kızartılmış koçlar, av kebapları, yulaf ezmesi ve uzun içki listesini "Çoğu insan az su içer" diye özetliyor.
Çerkeslerin sürgün öncesi fındık, hurma, elma, armut ve üzüm yetiştirdiği ve binlerce kilo bal ihraç ettiği kayıtlarda geçiyor.
Yemek sofrası ile ilgili birçok kural vardı, onlardan birini Feodor Tornau not ediyor:
"Çerkesler nezaket kurallarına göre, yaşlı misafirden önce yemeğe kimse dokunmaz ve yemeğini bitirdiğinde, onunla aynı masada oturan herkes de yemek yemeyi bırakır. Sofra tamamen tüketilene kadar ikincil ziyaretçilere teslim edilir. Çünkü bir zaman için pişirilip servis edilen başka bir zaman için saklanmaz. Konukların yemedikleri yemekler misafirhaneden çıkarılır avluda koşuşan çocuklara ve kölelere ikram edilir".
Çerkesler, sofrada geçirilen zamanın toplam yaşam süresine dahil olmadığını, bir yaşam rezervi olduğunu söylediler.
"Sofra durduğu sürece yaşama dahil edilmez", "Iэнэр щытыху гъащIэм хабжэркьым"
Çerkesya’da denize erişim ve nehirlerin bolluğuna rağmen, Çerkeslerin geleneksel menüsünde neredeyse hiç balık yemeği yok. Bu muhtemelen, Karadeniz'in taşmasına ve sel oluşmasına izin vermeyen devasa bir balık olarak temsil edilen mitolojik deniz tanrısı Kordeş'in ibadetine dayanan eski dini yasakların bir sonucu olabilir. Başka bir efsane, Sürgün esnasında Çerkeslerin cesetlerini Karadeniz balıkları tarafından yenmesinin yasağın nedeni olduğu söylense de diasporada balık yemeyen Çerkese pek rastlamaz.
Ayrıca Çerkesler çok eski zamanlardan beri lezzetli içecekler ürettiler. Bu içeceklerden biri de düşük alkollü Çerkeslerin milli içeceği "mahsıme" dır. Bu içeceğe bazıları boza olarak adlandırıyorsa da Çerkesler orijinal adıyla "махъсымэ" diyorlar.
Tahıl ürünü, darı, mısır, buğday unundan hazırlanan kekler şerbetçiotu, bal veya şeker ile mayalanarak yapılır. Bekledikçe daha etkili ve keskin tat alır.
Mahsıme birkaç yıl bekletilirse alkol oranı daha yüksek keskin bir içki olan meremejey’e "мэрэмэжьей" dönüşür.
Çerkeslerin kültürel tarihinde mahsıma içmesi, dini tören, kutlama, ziyafet sofrası ,yeni yılın karşılanması, misafirin gelişi, eve taşınma, bir çocuğun doğumu, evlilik, hastanın iyileşmesi vb. ritüellerde dua, tebrik, dilek ve temenni eylemleriyle sürekli tekrarlanarak sofra görgü kuralların önemli bir unsuru haline dönüştü. Mahsıme'yi çocukların içmesine izin verilmedi.
Karadeniz kıyısında yaşayan Çerkesler, üzüm suyunu korumanın tek yolu olduğu için şarap yaptılar.
Çerkeslerin alkol üretimi ve tüketimi gelenekleri çok eskilere dayanır. 1502 gibi erken bir tarihte, İtalyan etnograf Giorgio Interiano şunları yazdı: "Sürekli olarak Tanrı'nın şanına ve azizler adına, akrabalarının sağlığı için, ölen arkadaşların anısının onuruna, bazı önemli olayların anısına, büyük bir ciddiyet ve saygıyla sanki kutsal bir ayin yapıyorlarmış gibi, en yüksek alçakgönüllülüğün bir işareti olarak çıplak bir kafa ile içiyorlar". Azizlerden söz etmesi o dönemde Hristiyanlığın Çerkesler arasında yaygın olmasındandır.
"Sofra dua ile başlar, dua ile biter", "Iэнэм и пэри и кIэри хъуэхъущ".
Щӏэр ягъэӏущ щхьэкIэ, жыр яущийкъым. Yeniliğe açık olmak, yüzyılların tecrübelerini, o eskidendi, basit bir ifadeyle örtbas etmek istesek'de ebediyen karşımızda kendini belli edecek.
27 Şubat 2022 Pazar Saat 13:05