


Kadim Fısıltılar: Çerkes Halk İnançlarının Gizemli Dünyası
Bir halkın kimliğini anlamak için her zaman anıt eserlere, büyük destanlara ya da yazılı tarihlere bakmaya gerek yoktur. Bazen cevabı, evin köşesine asılan bir bez parçasında, gece söylenen bir uyarıda ya da uğursuz sayılan bir rüyada bulursunuz.

Halk inançları, tam da bu görünmez alanlarda, kültürün en derin katmanlarında yaşar. Modern dünyanın “hurafe” deyip kenara ittiği bu inançlar, aslında bir halkın yüzyıllar boyunca dünyayı nasıl anlamlandırdığının sessiz kayıtlarıdır.
Şamil Emre Aydın, “Çerkes Halk İnançları” adlı çalışmasında bu kayıtları sabırla derlemiş, düzenlemiş ve Türkçe literatüre kazandırmış. Onunla hem bu zengin dünyanın kapılarını araladık hem de halk inançlarına bugünden bakan bir gözle sohbet ettik.

- Şamil merhaba, öncelikle yine güzel bir eseri kültür ve yazın hayatımıza kazandırdığın için teşekkürler. Eser, hayatın hemen her karesini kuşatan tecrübe dolu sözlerle dolu olduğu için bir söyleşi ile kitabı detaylı ve hakkınca tanıtmak zor olsa da en çok dikkatimi çeken konularla başlamak istiyorum.
- Merhaba tabi ki başlayalım.
- Kitabın girişinde “halk inançları insanlık kadar kadim” diyorsun. Bu cümle oldukça güçlü… Sence seni bu kadim dünyanın içine çeken şey neydi?
- Beni bu kadim dünyanın içine çeken, hayatın olağan akışıdır. Malûmdur ki, inançlar, düşünsel faaliyetlerin başlamasıyla ete kemiğe bürünen, belleklerde taşınarak nesiller boyu aktarılarak varlığını koruyan olgulardır. Ben de, her insan gibi az ya da çok, bu aktarım sürecindeki bir halka olarak yerimi almış bulunmaktayım.
- Bu kitabın tohumları nasıl atıldı?
- Çerkes Halk İnançlarını kitaplaştırma fikri, 2025’in başlarına kadar aklıma bile gelmemişti. Açıkçası öncelikle Çerkes Mitolojisi ile ilgili detaylı bir kitap yazma fikrim vardı. Hala üzerinde çalıştığım Çerkes Mitolojisi kitabının iskeletini oluştururken, Mitolojilerin bir zamanların inançları olduğu düşüncesinden hareketle inançsal ögelerin de yazacağım bu kitapta yer alması gerektiği kanısına vardım. Dolayısıyla Halk İnançlarının, kitabın küçük bir bölümünde de olsa yer açmaya karar verdim. Halk İnançlarını içeren eserleri incelediğimde, Çerkeslerin oldukça fazla halk inancı olduğunu gördüm. Bu halk inançlarına, Mitoloji kitabının küçük bir bölümünde yer vermenin haksızlık olacağını ve bu alanda söylenen sözleri birleştirilerek başlı başına bir eser yazılması gerektiğini düşündüm. Dünyadaki Çerkes nüfusunun en fazla yaşadığı ülke olan Türkiye’de bu alanda çeviri yapılmamış veya müstakil bir eser üretilmemiş olması da, bu boşluğu doldurmam için beni motive etti.
- Çerkes Halk İnançları ile ilgili, bir sohbet ya da bir çocukluk hatıran var mı?
- Evet var. Çocukluğumda mutfakta yüksekten bir tabak düştüğünü anımsıyorum, tabak oldukça sert düşmüş ama kırılmamıştı, annem tabağın kırılmadığını görünce sinirlenip tezgâha vurup tabağı kırmıştı. Neden böyle yaptığını sorduğumda “Ехуэха хьэкъущыкъур быдэу щытым, пкъутэн хуейуэ жаIэ (Düşen kap kacak sağlamsa, kırman gerektiğini söylerler)” demişti. Bir anlam veremeyip tekrar sorduğumda “öyle diyorlar” diyerek beni geçiştirmişti. O zaman cevap bulamadığım bu soruya, Doğu Çerkes Literatüründeki “Унагъуэм я хьэкъущыкъу къутэмэ, быным ящыщ гуэрым и бэIутIэIу а6ыкIэ щхьэщыкIауэ къалъытэрти, «хъер ухъу!», жаIэрт (Ailede/evde, kap kacak kırılınca, çocuklardan birinin beladan kurtulduğunu varsayarlardı da, «Hayrolsun!» derlerdi)” sözünü çevirirken cevap bulmuş oldum. Meğer Çerkeslerde kap kacağın kırılması, evlatların beladan kurtulması ile ilişkilendiriliyormuş.
- Doğu ve Batı Çerkes Literatürleri arasında farklar gözlemlediğini söylüyorsun. Bu farklar, sadece coğrafi değil, zihinsel dünyalara da mı işaret ediyor sence?
- Literatürler arası farklar olduğu gibi, bir Literatürün kendi içinde de farklılık gösterdiği konular elbette vardır. Fakat bu farklılıkların oldukça az olduğunu ve genel kanıyı temsil etmediklerini belirtmek gerekir. Bir kısmına zaten kitabın “Hatırlatmalar” kısmında değindim. Asıl bahsedilmesi gereken ve beni oldukça zorlayan farklar, edebi farklardır. Kitabın “Giriş” bölümünde de vurguladığım edebi farklar, üslup değişiklikleridir. Biraz daha detaya inecek olursak;
* Çoğunun anlamı aynı olsa da söylenişleri farklıdır. Örneğin: Doğu Literatüründeki “Губгъуэм ит былымыр джэгумэ, дунейр къызэIыхьэнущ, уэлбанэ, уае къэхъунущ (Ovadaki [ahır] hayvan[ları] oynarsa/eğlenirse, dünya fenalaşacak, fırtına olacak, derlerdi)” sözü, Batı Literatüründe “Былымхэр тIарэмэ къещхыщт (Hayvanlar hoplayıp zıplarsa, yağmur yağacak)” sözüyle anlamsal olarak paralel fakat kısaltılmış/özet şeklinde karşımıza çıkmaktadır.
* Kimi zaman özne değişmiştir. Örneğin: Doğu Literatüründeki “Джэдыр и мыIуэгъуэу Iуэмэ, къуажэм бий блокI (Tavuk zamansız öterse, köyün yanından düşman geçiyor)” sözü, Batı Literatüründe “Атакъэр имыIогъоу къызыIокIэ чылэм ипый блэкIы (Horoz zamansız öterse, köyün düşmanı [yakından] geçiyor)” sözüyle anlamsal olarak paralelken özneler farklıdır.
* Kimi zaman sıfat değişmiştir. Örneğin: Doğu Literatüründeki “ЩIалэ цIыкIу къалъхуам и пэбгыр фIыцIэмэ, абы иужькIэ къалъхунури щIалэщ (Yeni doğmuş erkek bebeğin burun kemeri siyahsa, ondan sonra doğacak olan da erkek [doğar])” sözü, Batı Literatüründe “Сабыим ыпэбг шхъуантIэмэ, янэ шъао къелъфы (Çocuğun burun kemeri maviyse, annesi [bir dahaki sefere] erkek doğurur)” sözüyle anlamsal olarak paralelken sıfatlar farklıdır.
* Kimi zaman Batı Çerkes Literatüründeki söz, Doğu Çerkes Literatüründeki sözü açıklamıştır. Örneğin: Doğu Literatüründeki “ЛъагапIэ утету пщIыхьэпIэу плъагъумэ фIыщ (Rüyanda kendini yukarıda/yüksekte [bir yerde] görürsen iyidir)”sözü, Batı Literatüründe “Лъагэу къушъхьэм утетэу пкIыхьыпIэ плъэгъумэ уинасып лъагэу мэхъу хабзэ (Rüyandayüksek bir dağda olduğunu görürsen, nasibinin yüksek olması âdettendir)”sözüyle açıklanmıştır.
* Kimi zaman Doğu Çerkes Literatüründeki söz, Batı Çerkes Literatüründeki sözü açıklamıştır. Örneğin: Batı Literatüründeki “Пчэдыжьым пIэкIорым лъэкъо сэмэгумкIэ укъеуцохымэ шIоп (Sabah, yataktan sol ayakla inersen, iyi değildir)” sözü, Doğu Literatüründe “Пщэдджыжьым укъэуша иужь, гъуэлъыпIэм лъакъуэ сэмэгукIэ укъеувэхмэ, а махуэм узыхуежьэ Iуэхур хъунукъым (Sabah uyandıktan sonra, yataktan sol ayakla inersen, o gün başladığın iş olmaz [rast gitmez])”sözüyle açıklanmıştır.
* Bir Literatürde dini motif kullanılmamışken, diğerinde kullanılmıştır. Örneğin: Doğu Literatüründeki “Пшапэр зэхэуауэ псыунэм кIуэ хабзэтэкъым (Alacakaranlık çöktüğünde [evin dışındaki] tuvalete gitmek adetleri değildi)”sözü, Batı Literatüründe dini motif eklenerek “Чэщыр тIум псыунэм уихьэмэ джынэхэм щыхьэгъу уашIы (Gece ikide [gece yarısı] tuvalete gidersen, sana cinler musallat olur)”sözüne dönüşmüştür.
Ve bunlar gibi, örneklerle çoğaltılabilecek üslup farklılıklarının varlığı, beni Çerkes Literatürlerini ayrı ayrı bölümlerde ele almak durumunda bırakmıştır.
- Az önce belirttiğim gibi çoğumuzun bildiği konuları değil de bana farklı gelen konuları sormak istiyorum: “Cenazeye süslenip gidilmez”, “Üç günden fazla küs kalmak iyi değildir, Tanrının hoşuna gitmez” gibi sözler ve Yılın ilk kar ve yağmur yağışındaki ritüeller nasıl bir sosyal psikolojiyi yansıtıyor?
- Belirttiğiniz örnekler özelinden sırayla geçelim;
Cenazeye süslenilerek gidilmemesinin temelinde, Çerkeslerin “Хабзэр екIуращ (Xabze uygun olandır)” prensibi yatar. Davranışların, yer ve zamana uygunluk arz etmesi esastır. Süslenmek, düğün-eğlence-festival gibi sevinçli ortamlarda normalken, matem içeren cenaze ortamına uygun olmayan bir davranış olduğu için hoş karşılanmamıştır. Bu yüzden süslenilmemelidir. Hatta “Щыгъын плъыжь пщыгъыу кхъэм удыхьэну фIыкъым (Kırmızı elbise giyerek mezarlığa gitmek iyi değildir)” denilerek, kırmızı gibi dikkat çekici bir renkle matem ortamının insicamını bozmak da hoş karşılanmamıştır.
Üç günden fazla küs kalınmaması meselesinde, toplumsal barışın sağlanması amaçlanmış ve özendirilmiş olmalı.
İlk kar-yağmur yağması meselesinde ise; yağış, kuru toprağı canlandırarak yeşertiyor, böylece mevsimsel döngüde yeniden doğuşun başlamasını tetikliyordu. Bu yüzden Çerkeslerin, ilk yağan yağmuru elleriyle yakalamak, ilk yağan doluyu yemek, ilk yağan kardan kümes hayvanlarına yedirmek gibi davranışları geliştirmişlerdi.
Bu alanda yapılan araştırmalar arttıkça, halk inançlarının çoğunun kökeninde hangi bilgilerin olduğu ve kurgulanırken nelerin amaçlandığı anlaşılacaktır.
- Kendi kültürüne bu kadar içeriden bakarken “tarafsız” kalmak kolay değil. Çerkes kimliğinin araştırmacı yanına müdahale ettiğini hissettiğin anlar oldu mu?
- Ben hiçbir zaman şovenist bir yaklaşımı benimsemediğim için, çalışmalarımda da bilimsel davranmaya özen gösterdim. Gerek Anavatanda gerekse Diasporada bu tür şovenist yaklaşımları görüyor ve okuyoruz. Sadece Çerkeslerde değil, bütün halklarda bu tür yaklaşımlarla karşılaşmak mümkün. Fakat bu tür yaklaşımlar, sanıldığının aksine ilgili halkı yüceltmiyor. Her halk, zaten kendi diliyle ve kültürüyle değerlidir, aşağılık kompleksine kapılarak, gereksiz ispatlara girmek yerine olanı olduğu gibi kabul etmek daha doğrudur.
- “Yavaşça ye ki çok yaşayasın”, “Gece yatağa ayaklarını yıkamadan girme” gibi sağlıkla ilgili de birçok güzel sözler var. Günümüzün popüler konularından “sağlıklı yaşam” konusunda atalarımız neler söylemiş acaba?
Yüz yıkamadan yemek yenmemesi, bal ve tavuk kanadının ilaç olduğunun düşünülmesi, ateşli hastalığı olanın suya atlaması, deri hastalıklarına maruz kalmamak için kuş yuvasına veya mantara dokunulmaması, salgın hastalığı yaymamak için ölen atların bulunduğu ortama girilmemesi gibi tedbirler alındığını Halk İnançlarından biliyoruz.
Ayrıca “Къабзагъэр узыншагъэщ (Temizlik, sağlıktır)”, “СымаджэмкIэ гъомылэпхъэшIур Iэзэгъу (Hastaya iyi gıda ilaçtır)”, “Дзэр узыншэху, шхалъэм зегъэпсэху (Diş sağlıklı olduğu sürece, mide dinlenir)”, Хущхъуэри ебгъэлеймэ, щхъухьщ (İlacı da fazlalaştırırsan, zehirdir), “Бадзэм ыцапэ узылъ / Бадзэ и дзапэ узылъэщ (Sineğin hortumunda, hastalık vardır)”, “Лажьейм узей къыхокI (Kötü dertten kötü hastalık çıkıyor)” gibi atasözleri de sağlıklı yaşam ile bağlantılıdır.
- Kaynak kişilerle görüşürken seni en çok şaşırtan, hatta belki içten içe gülümseten bir halk inanışıyla karşılaştın mı?
- Elbette. İlk kaynak kişim diyebileceğim rahmetli annemden öğrendiğim bir halk inancı, beni her hatırladığımda gülümsetir. Annem eski çalı süpürge ile bulunduğumuz odayı süpürüyordu ve yanlışlıkla süpürgeyi ablamın ayağına sürttü. Ablama süpürgeye tükürmesini söyledi, ablam başta bunu yapmak istemese de annem, “Жыхапхъэр къоIусамэ абы утеубжьытхэн хуейщ, амыхъу уунэхъунщ (Süpürge sana dokunduysa, onun üzerine tükürmen gerek, yoksa ocağın söner)” diyerek ısrar etmesi üzerine, ablam çaresiz süpürgeye tükürdü. Biz ablamla birbirimize şaşkın şaşkın bakarken, annem süpürmeye devam etti. O gün annemin bizi şaşırtan davranışının temelinde, “Унэр зэрапхъэнкIа жыхапхъэр зумыгъэIусэ, къоIусами еубжьытх (Evin temizlendiği süpürgeyi kendine dokundurtma, dokunduysa da tükür)” sözünün olduğunu, bu kitabı çevirirken anladım.
- Günümüzde rüya ve rüya yorumları televizyonlarda canlı yayınlarla bile konu olabiliyor, kitaplar yazılıyor. Eserde bu konudaki sözler de dikkat çekici. Bu ilginç konuya Çerkes kültüründe nasıl yaklaşılmış?
Rüya yorumları, eski medeniyetlerin tamamında kendine yer bulmuştur. Hatta bazı medeniyetlerde (Sümer, Akad, Babil, Asur, Yunan ve Roma), rüya tabiri “tanrısal bir mesaj” olarak kabul edilmiştir. Eski çağlarda rahipler, büyücüler ve kâhinlere yaptırılan rüya yorumculuğu, zamanla dinlerde de itibar görmüştür. Örneğin Semitik dinlerde Yusuf ve Danyal’ın rüya yorumu yaptığına rastlanır. Çerkes Nart Mitolojisinde de “Бадэху / Бэдэху (Badexu / Bedexu)” karakteri, rüya yorumcusu bir kadın olarak tanıtılır. Halk İnançları kitabımda, sanıyorum bu konuda 50’yi söz derleyip çevirdim. Tek tek değinmek yerine genel kanıyı özetlemek gerekirse, “rüyaların tersi çıkar” fikri, Çerkes Halk İnançlarında genel kanıdır.
- Bu kitabı yazmak seni değiştirdi mi? Değiştirdiyse, nasıl bir dönüşümden geçtiğini paylaşır mısın?
“Değiştirdi” diyemem, ama “insanın doğasını daha iyi anlamamı sağladı” diyebilirim. İnsanlık, belirsizliklerden hiç haz etmediği için, boşlukları doldurmayı ve sorulara cevap üreterek konfor alanını korumayı her zaman başarmış.
- Kitaptaki sözler hayatı dünü ve bugünüyle kuşatıyor gerçekten. Örneğin kedilere iyi davranmak, kuş yuvası bozmamak gibi hayvan hakları ve hayvan sevgisi hakkında, atlar hakkında birçok söz var. Çerkes insanı ve hayvan sevgisi dersek neler söylersin? Uğur getiren ya da uğursuz sayılan hayvanlar inançlarımızda var mı?
Bu aslında detaylı araştırma yapılması gerektiren bir konu. Henüz bu koyuda net fikir sahibi değilim. Sadece Halk İnançlarına bakarak direkt uğursuz veya direkt uğurlu hayvanlar listesi yapmak çok zor. Yerine göre uğurlu yerine göre uğursuz olarak nitelemek veya Çerkes Literatürlerindeki sözlerin çoğuna göre hüküm vermek belki daha doğru olur. Bir örnekle bu konunun zorluğuna dikkat çekeyim. Yılanın uğurlu veya uğursuz olduğu hakkında bir karar vereceğiz diyelim. “Блэм уи гъуэгу зэпиупщIыну фIыкъым (Yılının yolunun kesmesi iyi değildir)” sözünü duyar duymaz, “Yılan uğursuzdur” diyebilir miyiz? Öte yandan “Блэ щIымахуэм плъагъумэ, Тхьэ ущIелъэIур къыпхуещIэ (Kışın yılan görürsen, Tanrı senin dileğini yerine getirir)”, “Блэ къыпхуэкIуамэ хэхъуэ уиIэнущ (Yılan sana [evine] geldiyse, kâr edeceksin)”, “Блэр унэм къыщIэхьэну фIыщ (Yılanın eve girmesi iyidir)” gibi sözlere bakılırsa “yılan uğurludur” diyebilir miyiz? Başka hayvanlarda da benzer durumlar bulmak mümkün. O yüzden bu konuyu tafsilatlarıyla araştırmadan cevap veremeyeceğim.
- Her sayfasında şaşırtıcı sözler gördüğümüz eserde evlilikle ilgili, özellikle yeni gelinle ilgili sözler dikkatimi çekti. Kültürümüzde evlilik kurumuna ve özelde de yeni geline bakış dersek neler söylersin?
- Bu, kapsamlı bir soru olduğu için sadece Halk İnançlarıyla açıklanamaz. Bu yüzden atasözlerine ve Xabze’ye de değinmem gerekecek. Çerkeslerde “ЩIалэр унэ псоми я малъхъэщи, хъыджэбзыр унэ псоми я нысэщ (Genç oğlan bütün evlerin damadıdır, genç kız bütün evlerin gelinidir)” düşüncesi olduğu için, her bekar genç, potansiyel bir damat veya gelindir. Yine Çerkeslerde “Уи псэлъыхъу уилъагъуну eмыкIy хэлъкъым (Seni eş olarak almak isteyeni görmen ayıp değil)” denilerek evlenecek gençlerin birbirini görüp tanıması ve konuşmasına izin verilir. Zaten Zexes kurumu da gençlerin birbirini tanıyıp kaynaşması ve evlenmesini teşvik amacıyla kurulmuştur. Sadece kişilerin değil, bir bakıma ailelerin de evlendiği öngörüldüğünden, iki taraf da birbirinin ailesini araştırır ve evliliğin ilk adımı bu aşamalar bitince atılır.
Evlilik gerçekleşip, yeni gelin eve getirildiğinde, tatlı dilli olması ve halkla iyi geçinmesi için ona bal yedirilir. Bolluk içinde yaşaması için üzerine buğday, mısır, bozuk para serpilir. Bu uygulamalardan anlaşılacağı üzere yeni geline bakış açısı olumludur. Artık evin kızı olmuştur ve bu yüzden kayınpeder ve kayınvalide evdeyken saygıda kusur etmemesi istenir. Onlara hizmet ederken ayakta beklemesi ve onlara adlarıyla hitap edememesi gibi durumlar günümüzde bazı kesimler tarafından eleştirilse de, bu yeni geline has bir durum değildir. Kayınvalide ve kayınpederin, evlenmemiş kendi öz kızlarına karşı tutumu da aynıdır. Bir Çerkes atasözünde ”Уи пхъу зэрысрэ уи нысэ и дыщрэ (Evdeki [henüz evlenmemiş] kızın ve aileye yeni gelen gelinin [aynıdır])” denilerek bu durum dile getirilmiştir.
- Çerkes halk inançlarından biri bugün yeniden canlansa, sen hangisinin günümüzde yaşamasını isterdin? Neden?
- Toplu ritüellerin canlanmasını isterdim. Özellikle ilkbaharın gelişi onuruna düzenlenen ilk gök gürültüsü, ilk doğu rüzgârı, ilk çimenin çıkması, ilk çiçeğin açması gibi durumlarda gerçekleştirilen toplu ritüellerin canlanması, birlik duygusunu pekiştirilmesi sağlayabilir.
- Son olarak kitabı hazırlayan kişi olarak senin özellikle dikkatini çeken ve vurgulamak istediğin konular nelerdir?
- Bu kitabın bazı ilklerinden bahsedebilirim.
* Doğu ve Batı Çerkes Literatürlerindeki Çerkes Halk İnançlarını içinde toplayan ilk kitap olduğunu söyleyebilirim. (Çünkü Anavatanda sadece Doğu Literatürünü veya sadece Batı Literatürünü ele alan çalışmalar mevcut. Fakat her ikisini birden içinde barındıran çalışma şimdiye kadar maalesef yapılmamış.)
* Türk dilinde, Çerkes Halk İnançları ile ilgili yazılan ilk kitap diyebilirim. (Çünkü Diasporada yazılmış bazı Türkçe kitaplarda üstünkörü Çerkes Halk İnançlarına değinilmiş, fakat maalesef kitaplaştırma gereği duyulmamış.)
* Diasporadaki Çerkes Halk İnançlarını inceleyen ilk kitap diyebilirim. (Çünkü Anavatandan Diaspora Çerkeslerinin yaşadıkları coğrafyalara geden halkbilimciler, önceliği diyalektsel/lehçesel konulara verdiklerinden, maalesef halk inançlarına makalelerinde çok atıf yapmamış.)
Bu kapsamda görüş belirtecek olursam, gerek Anavatanda, gerek Diasporada bazı eksiklerin olduğu aşikâr. Anavatandaki yazarların, her iki Çerkes Literatürünü de çalışmalarında kullanarak, Çerkes Halkının birlikteliğini vurgulaması gerektiğini düşünüyorum. Hatta Diaspora Çerkeslerinden da araştırmalarında yararlanırlarsa, daha bütüncül bir bakış açısı sunabilirler. Bunun için de, devlet ve üniversite fonlarının arttırılarak, kültürel çalışmaların desteklenmesinin gerektiğini savunuyorum.
Diasporaya gelince… Anavatanda her konuda çeşitli eserler bulunabiliyorken, Diasporada bu eserlere ve çevirilerine rastlamak maalesef çok zor. Diasporada Çerkes kimliğini savunma iddiasındaki kurumların, kültürel eserlerin tamamını olmasa bile en ünlülerini temin ve tercüme ettirmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bugün kültürümüzün kitaplarda değil, hafızalarda saklı kalan taraflarını konuştuk. Şamil Emre Aydın’ın çalışması, sadece eski sözleri derlemek değil; bir halkın zihinsel evrenine pencere açmak aslında.
Eline, emeğine sağlık diyelim. Teşekkürler Şamil, Keyifli bir sohbet oldu. Umarım bu kitap, yeni kuşaklara kültürlerini keşfetme cesareti verir.
Ben teşekkür ederim. Çalışmalarınızda başarılar dilerim.
Dijital kitap linki: https://www.academia.edu/144157505/%C3%87ERKES_HALK_%C4%B0NAN%C3%87LARI
Söyleşi: Kube Zeynep Şen
Cherkessia.net, 5 Ekim 2025