






Adıge Cumhuriyeti Lideri/ Łıŝhe Thakuşıne Aslan dün (-5 Mart günü-) “Adıge Xase” örgütü temsilcileri ile bir toplantı yaptı. Toplantıya AC Başbakanı Kumṕıl Murat, bakanlar olarak Ĥuaĵ Aminet ve Kule Mıhamet, Ulusal İşler, Dış Ülkelerde Yaşayan Soydaşlarla İlişkiler ve Haber Alma Komitesi Başkanı Ŝheleĥo Asker, Adıge Devlet Üniversitesi Rektörü Ĥunego Reşid, Adıge Öğretmen Koleji Müdürü Kağazej Murat ve Maykop Belediyesi Başkan yardımcısı Avĺe Yur katıldılar. Toplantıda ulusal sorunlar, en çok da okullarda ve çocuk yuvalarında Adıgecenin öğretilmesi, kültürümüzün, gelenek ve göreneklerimizin korunması konusu üzerinde duruldu.
İlk konuşmayı yapan AC Lideri/ Łıŝhesi, her zaman için Adıge Xase temsilcileri ile bir araya geldiğini, bu toplumsal örgütün başarılı çalışmalar yürüttüğünü, beliren sorunları ele aldığını, eksiklikleri giderme konusunda çaba gösterdiğini, kendileriyle tam bir dayanışma içinde çalıştığını söyledi.
- Dilimizi, kültürümüzü, gelenek ve göreneklerimizi korumamız gerekir, konu büyük bir önem taşıyor. Bu konuda çalışacak ulusal elemanların hazırlanması konusunda özen göstermemiz gerekiyor. Dilimizde konuşma ve yazma konusunda bir engelle karşılaşmıyoruz. Bunun için anadilini öğretme işini aile içinden başlatmak gerekiyor, çünkü asıl temel orasıdır. Günümüzde küçük Adıge çocukları çok sayıda değişik dil öğrenebiliyorlar, ancak, Adıgece gerektiği düzeyde öğrenilemiyor, buna üzülmemek elde değil. Bu üzücü duruma birlikte bir son vermemiz gerekiyor, - dedi Thakuşıne Aslan.
Adıge Xase Başkanı Beğuŝe Adam da, özellikle okullarda ve çocuk yuvalarında [anaokullarında] Adıgecenin öğrenilmesi konusu üzerinde durdu.
Konuşmacılar bu son yıllarda Adıge Devlet Üniversitesi Ulusal Fakültesi’ne kaydolan öğrenci sayısında önemli bir düşüş olduğunu belirttiler. Geçtiğimiz yıllarda 30’ar kişilik iki öğrenci grubu [- toplam 60 öğrenci- hcy] oluşturulabiliyordu, şimdi ancak 15 öğrenci bulunabiliyor. Bu durumu aşmak için çocuk yuvalarından [-anaokullarından-] başlanmak üzere çocuklara anadilinin öğretilmesinin ve ev içinde Adıgece konuşulmasının büyük bir önem taşıdığı görüşü paylaşıldı.
Bakan Ĥuaĵ Aminet’in belirttiğine göre, Adıgeceyi öğrenmek isteyenler için bugün [- internetten yararlanma gibi- hcy] birçok teknik olanak var, önemli olan bu olanaklardan yararlanmayı bilmektir. Ayrıca, cumhuriyetimiz okulları içinden 45’inde ve çocuk yuvalarından 51’nde Adıgece okutuluyor ya da öğretiliyor.
İnsanların bir araya geldikleri, Adıge giysilerinin gösterildiği, ulusal ilişkilerin sürdüğü yerler ve kültür evleri gibi kuruluşların durumu ve başka sorunlar üzerinde de duruldu, gelecek günlere ilişkin yapılacak çalışmalar ve bir sonraki toplantının gündemi belirlendi.
Adıge mak: 6 Mart 2015
Çeviri: Hapi Cevdet Yıldız
Not: Haberi olduğu gibi çevirmiş bulunuyorum. Değerlendirmeyi ve görüş belirtmeyi siz değerli okuyucularıma bırakıyorum. Örneğin, Sayın Başkan Thakuşıne Aslan’ın Adıgecenin korunması için yaptığı öneri ve dilekleri sizce yeterli olabilir mi? Yeterli bulanlar olmalı. Başkan Tahkuşıne Aslan “Dilimizde konuşma ve yazma konusunda bir engel yok”, Adıgece konuşmayı evden başlatın diyor, yüzde 70 Kafkasya kökenli olduğunu söyleyen yazar Sayın Murat Bardakçı da 'Çerkesçeyi evde konuşun, aile içinde öğrenin' diyor, ölçüyü böyle koyuyor, yeterli bir çözüm yolu olabilir mi bu? Aynı konularda, örneğin, Adıgece konuşma ve yazma konusunda Türkiye'de bir engel bulunduğundan söz edilebilir mi?
Sayın Bakan Ĥuaĵ Aminet de, Adıgecenin öğrenilmesi için, - herhalde internet yoluyla Adıgece öğrenme gibi - teknik olanaklar bulunduğunu söylüyor, 'istiyorsan Adıgeceyi kendi kendine de öğrenebilirsin' demeye getiriyor; ayrıca 45 okulda ve 51 anaokulunda Adıgecenin öğretildiğini de sözlerine ekliyor. Ama ne ölçüde?..
Nitelikli öğretmen kalmış mı? Şimdilerde bazı okullarda, haftada 1 ile 3 ders saati arasında değişmek üzere Adıge dili ve edebiyatı dersi okutulabiliyor, ancak hiç Adıgece bilmeyen Rus öğrencilerle Adıge öğrenciler, aynı sınıfta karma bir eğitim görüyor, örneğin 4 dizelik bir Adıgece şiiri, Rus öğrencinin, 'Arapça dua okur gibi', yani anlamını bilmeden, bozuk bir Adıgece ile okuyabilmesi, başarı notu için yeterli bulunuyor, kimse sınıfta kalmıyor, bu nitelikte seçmeli bir Adıgece dil ve edebiyat dersi öğretimi söz konusu. Bu nitelikte bir uygulamayla Adıgecenin korunması sizce olanaklı olabilir mi? Anaokullarındaki durumu ise tam bilemiyorum, sadece Kabardey-Balkar'daki öğretim durumunun pek de iyi olmadığını, yaş kategorisine göre değişmek üzere, her biri 20, 25 ve 30 dakika süren haftalık 2 ders saati Adıgece öğretimle yetinildiği, diğer saatlerin Rusça işlendiği biliniyor (Bkz. "Adigece eğitim, asimilasyon durumu ve geleceğimize ilişkin bir değinme" başlıklı yazımız).
Çocukların anadilini öğrenmeleri sorunu dışında, bir de ADÜ Ulusal Fakültesi'ne, yani Adıge dili ve edebiyatı dersi branş öğretmenlerini yetiştiren fakülteye yönelik öğrenci talebinin kaygı uyandırıcı düzeyde düştüğü anlaşılıyor. Adıgece dersini okutacak öğretmen bulma sorunu var. Kaliteli Adıgece dersi öğretmeni de yokmuş (Bkz: Mamırıko Nuriyet, "Bizi Anasütü Gibi Besleyen - Adıgece Anadilimiz"). Gerçekler böyleyken, kimi dönüşçümüz rejime övgü düzüyor, güzelleme yapıyor, "İstenip de verilmeyen ne varmış ki?" diyor.
45 okul ve 51 anaokulu için, teorik olarak, en azından 96 adet anadili öğretmenini hazırlamak, elde hazır bulundurmak gerekmez mi? Anadili öğretmenliğini seçen öğrenci sayısı iyice azalmış, anlaşılan 60'tan 15'e düşmüş. Şu durumda, yine teorik olarak, geleceğe ilişkin en az 85 öğretmen açığı var, Adıge özerkliği sürecekse, - ki, bazı Rus bedenlere batıyor bu özerklik-, açığı kapatmak gerekmez mi? Üzücü bir durum. Demek ki, anadili öğretmenliği çekiciliğini yitirmiş, gözden düşmüş. Nedeni ne olabilir bunun? Anadiline değer vermemek, bir getirisi olmaması, anadilini umursamama ya da yönetimin ilgisizliği gibi nedenler sayılabilir mi? Geçen yaz bir akrabam, Bandırma'da, hayretler içinde, "Adıgeceyi ne yapacaksın, neyine yarayacak?" demişti...
Anımsatalım, yüzbinlerce Adıge Türkiye'de bir yılda (1972'de), zincirleme süren bir oluşum, bir süreç içinde anadilinde konuşmayı terk edilebildi (Şimdi yaşlı kesim dışında diğer küçük dilleri de bilen kalmamış gibi. Abazası, Laz'ı, Gürcüsü, Pomağı, Yahudisi, vs, hepsi bitmiş. Türkiye bir ölü diller mezarlığına dönüştü ya da dönüşmek üzere). Arap ülkelerinde de durum aşağı yukarı aynı. Globalleşmenin, adı üzerinde küreselleşmenin, bunun eşliğinde süren ırkçı/ faşizan politikaların ve ihmalin bir sonucu bu. O kanıdayım. 'Savaş generallere birakılmayacak kadar ciddi bir iştir' demiş Churchill. Anadilini koruma işi de kendi doğal akışına bırakılamayacak kadar ciddi bir işe dönüşmüş. Günümüz gerçeği bu...
Soralım, İsrail'deki iki köy, globalleşmeye/ küreselleşmeye karşın dilini koruyor, niye? Düşünen oldu mu bu konuda hiç?..Olumsuz bir süreç yaşanıyor, büyük balık küçük balığı yutuyor. Yem olmamak gerekmez mi? Bütün bunları dikkate alarak konuyu yeniden ele almak gerekmiyor mu?
Tehlike, yokoluş kapıda.
Adıge Xase Başkanı Sayın Beğuŝe Adam da okullardaki Adıgece öğretimi konusu üzerinde durmuş, ama ne demiş, ne gibi bir çözüm önermiş, yazılmamış ya da belki yazılacak değerde bulunmamış. Durum bu ve şimdi tam sırası, ulusal sorunlara çözümler aranmalı, konuya duyarsız kalmamalıyız, diyorum. Sorun, anayurtta da ihmal edilebilecek, toplumun, ailenin eline bırakılabilecek boyutu çoktan aştı. Siz saygıdeğer okuyucularım, siz anadilinin ve Adıge ulusunun yaşatılması konularında duyarlı olan hemşehrilerim, sizler ne düşünüyorsunuz? Soruna ilişkin görüşlerinizi açıklarsanız ya da bir çıkış yolunu ortaya koyarsanız, inanın toplumun geleceği açısından yararlı olacaktır kanısındayım. Saygılarımla. - hcy
Cherkessia.net, 9 Mart 2015


Tarih, 1973 değil, 2013 olacak. Düzeltir, özür dilerim.
12 Mart 2015 Perşembe Saat 06:38Sayın Ömer Çuşha,
Öncelikle konuya değindiğiniz ve yorum getirdiğiniz için teşekkür ederim. Ancak şunları da belirtmek isterim. Bir devlette yasama, yürütme ve yargı biçimnde bir birinden ayrı üç erk/ kuvvet vardır. Yasa çıkarmak yasama organına ait bir yetkidir.
Cumhurbaşkanı ya da hükümet yürütme organı içinde yer alır. Bu durumda RF Yasama organı tarafından çıkarılan bir yasayı RF Devlet Başkanı ve RF Hükümeti imzalayarak yürürlüğe koyar. Adıgey ve Kabardey Balkar cumhuriyetleri başkanları bu yasayı hangi sıfatla ya da yetkiyle imzalayacaklardır. Doğrusu, bilemiyorum.
SSCB döneminde, Stalin'den sonra resmi dil kavramı literatürden çıkarıldı. Tüm diller eşittir, bir diğerinden üstün değildir dendi. Fiiliyatta Rusçanın konumu ve işlevi güçlendirildi. Sovyetler Birliği'nin dağılmasında bu politika ana etken oldu.
Gorbaçov döneminde şöyle deniyordu: Herkes cumhuriyetlerin dillerini ve Rusçayı öğrenecek, iki zorunlu dilde eğitim görecek.
Daha sonra, Yeltsin döneminde, anayasada Rusça Rusya bütününde resmi dildir, cumhuriyetler resmi dil Rusça yanında kendi dillerini de resmi dil olarak kullanabilirler. Burada bir ince ayırım var: Rusça, Rusya bütününde geçerli ve kullanılması zorunlu bir dildir deniyor. İsteğe ya da tercihe bırakılmamış. Rusça dışındaki resmi diller için kullanılacaklardır, demiyor kullanılabilirler deniyor. İş isteğe ya da tercihe bırakılıyor. Bundan cumhuriyet dilleri kullanılmayabilirler anlamı da çıkıyor. Rusça için böyle bir ifade yok, Rusçayı kullanmaktan kaçınılamaz anlamı çıkıyor. RF Anayasası bu hususta Rusça açık bir üstünlük ve ayrıcalık tanıyor.
Eğer 1973 eğitim yasası ile ilgili daha geniş bilginiz varsa paylaşmanız yararlı olur. Saygılar.
Aşağıdaki yazı, Vikipedi, özgür ansiklopedisinden iktibas edilmiştir:
Anadili, insanın doğumundan itibaren öğrendiği dildir. Anadili kişinin sosyolojik kimliğinin oluşmasında temel rolü oynar.
Anadili terimi tartışmalı bir terimdir. Bu terim, her zaman bir kişinin annesinin de konuştuğu dil anlamına gelmez. Dışarıdan yapılan evliliklerde başka bir topluluktan gelen ve farklı bir dili olan kişi, evlendiği kişinin mensup olduğu topluluğun dilini öğrenir ve çocuğu da anne ve babasının dilini öğrenir.
Günümüzde siyasi temeller üzerinde gerçekleşen dil tartışmaları da uzmanların bildirdiği üzere Anadil ve Etnik dilin karıştırılmasından kaynaklanmaktadır.
Öte yandan anadili ile ana dil de iki farklı kavramdır ve genellikle bu iki kavram karıştırılır. Anadili yerine anadil yazımı da en yaygın yanlışlardan biridir. Ana dil, bir veya birden çok dilin kaynaklandığı dile denir. Örneğin bugün kullandığımız Türk dilleri sınıflaması, bir zamanlar bir tek Türk dilinin olduğu ve bugün mevcut bütün Türk dillerininin bu ana dilden geliştiği varsayımına dayanır.