






Laz dili, kültürü ve tarihi uzmanı Ali İhsan Aksamaz, Türkiye’nin güncel ve tartışmalı bir konusu olan “Anadil ve Eğitim” ile ilgili olarak, yazarımız Semih Akgün’ün sorularını yanıtladı;
Öncelikle güncel bir konu olarak Yeni Anayasa çalışmaları ve Anadilinin eğitimde yer alması ile ilgili son gelişmeleri nasıl buluyorsunuz?
-Bu konulara ilişkin elimizde somut bilgi ve belge yok. Bu da, sağlıklı değerlendirmeler yapmamızı engelliyor. Bize göre; yeni anayasada bütün kimliklerimiz ve emeğimiz güvence altına alınmalı. Bütün bunlar da Türkiye’de yaşayan insanların kardeşleşmesine hizmet etmeli. Kardeşleşme, barış, üretim, adaletli paylaşım ve her bireyin maddi, manevi açıdan anadili, kimliği açısından memnuniyet duyması, ancak böylelikle Türkiye huzura kavuşur. Dediğim gibi; uygulamaları görmek lazım. Doğmamış çocuğa don biçilemez.-Anadilde eğitim ile Anadili eğitimi ya da öğretimi çok farklı şeyler. Son gelişmeler ışığında Türkiye’de gerçekleşecek değişim ile hangi kavramı yan yana getirmek uygun olur. Aslında bu kavramlar arasındaki farklılıkları da okuyucularımıza anlatırsak uygun olacak.
–Türkiye’de bu konuları tartışanlar, içeriğe göre değil, kavramların kastettiğini sandıkları anlamlar üzerinden tartışıyorlar. Boşuna tartışıyorlar. Havanda su dövüyorlar. Bunu sebebi, kavramların içini doldurulamamasıdır. Öncelikle, talepler hayatın içindeki somut gerçeklikle örtüşmelidir; akılcı olmalıdır. Bugüne kadar “anadil” konusu, yuvarlak laflarla geçiştirildi. Siz bugüne kadar somut, projelendirilmiş bir talep gördünüz mü?! Öncelikle “anadili” nedir? Her zaman kişinin, kendi anasından öğrendiği dil midir?! Olmayabilir! “Anadili” ifadesi kişinin kendi kimliğini ifade etmek için de kullanılıyor olabilir. Somut örnekten hareket edelim. Bir çocuk, “anadili”nin Lazca olduğunu söyleyebilir. Ancak tek kelime Lazca bilmeyebilir. Bir başka çocuk düşünelim. Bu çocuk, kırsal kesimde, köyünde veya Lazcanın yoğun olarak yaşadığı bir kasabada yaşasın. Gündelik ilişkilerinde de Lazcayı konuşsun. Ancak Lazca okuma-yazması olmasın. Bu sefer de bir başka çocuk düşünelim: Bu çocuk, arkadaşlarıyla, dostlarıyla, akrabalarıyla Lazca konuşabilsin, yazışabilsin. Şimdi bu örneklerdeki Laz çocuklarını ele alalım. Bu somut durumlara göre, konu tartışılmalı. Şimdi bu üç Laz çocuğunun da Lazca öğrenmek, Lazca’sını geliştirmek istediğini ve velisinin de bu yönde okula başvurduğunu düşünün. Ne olacak?! Hangisi için “anadili öğretimi”, hangisi için “anadilde eğitim” gerekiyor?! Bir de “seçmeli ders” konusu da gündeme gelince, iş daha da içinden çıkılmaz hale geliyor. Bence konuyu “anadili öğretimi” veya “anadilde eğitim” veya benzeri terimlerle tartışmak yersiz. Çünkü ortada somut bir proje, uygulama, deneyim yok. O halde neye kafa yormalı?! “Anadili” derslerinin okullarda nasıl uygulanacağına ilişkin somut projeler hazırlamak, öneriler sunmak gerekir. İlgili vakıf ve dernekler bu konuda yetkilendirilemez mi? Bunlar okullarla koordineli çalışamazlar mı?! Bütün bunlara kafa yormak lazım. Ayrıca; yukarıda üç örnekte sunduğum öğrenci tipine göre nasıl bir program geliştirebiliriz? Biri anadilini hiç bilmiyor. İkincisi biliyor, ama okuyup yazamıyor. Üçüncüsü ise, anadilinde okuyup yazabiliyor. Değinilmesi gereken bir konu daha var: “Anadilde eğitim” denilince kimileri şöyle anlıyor: kitap basılacak, o anadil derslerinin verileceği okullarda dağıtılacak ve böylece de o kitaplardan öğretmenler dersleri verecek. Böyle bir şey mümkün değil. Öyleyse bu iş nasıl olabilir?! Öğrenci velilerinin taleplerine göre, okul idareleri o anadilini bilen öğretmenlerle veya ilgili vakıf ve/ veya derneklerden yardım isteyerek temin edecekleri “usta öğreticiler”le bu işi başlatabilirler. O anadilini bilen öğretmen ve/ veya “usta öğreticiler”, talepte bulunan öğrencilerin düzeylerine göre “anadil sınıfları” oluşturabilirler. Bu anadil sınıflarında, çocukların anadil bilgi düzeyine ve Türkçedeki müfredat programlarına göre, diğer öğretmenlerle birlikte hazırlayacakları müfredatı uygulayabilirler. İşte bu iş ancak böyle olur. Şimdi siz bu uygulamaya, “anadili öğretimi” deseniz, “anadilde eğitim” deseniz ne fark eder. Yine bu çalışma çocukların anadillerini öğrenmelerine katkı sağlıyorsa, siz buna “seçmeli ders” deseniz ne olur, demeseniz ne olur?! Mesele üzüm yemek mi, bağcı dövmek mi?
Ben bu bahsi bildiğim bir örnek uygulamayla kapatayım. 1920’li yılların ikinci yarısından 1930’lu yılların ikinci yarısına kadar Sovyetler Birliğinde; Abhazya’da ve Acaristan’da Laz çocuklarının anadil okulları vardı. Geçtiğimiz günlerde o okullarda okutulan Lazca aritmetik kitabının iki baskısı yapıldı. Burada iki konun altını bir kez daha çizmekte fayda görürüm. “Anadili” konusu kardeşleşmeye hizmet etmelidir. “Anadili” talebinin sosyal gerçeklikle gündelik hayatla uyuşur bir yönü bulunmalıdır. Sırf farklı şeyler söylemek adına, bilmeden veya düşünmeden konuşmak kimseye bir yarar sağlamaz. Bunu bilelim.
-Türkiye’de anadilde eğitim isteyen bir kesim var. Sizce bu gerçekleşme olasılığı olan bir istek midir?
- İlkokul birinci sınıftan başlamak üzere öğrencileri ele alalım. Her okuldaki, her sınıftaki öğrencilerin anadili bilgileri bu anadil dersleri öncesi kuşkusuz farklıdır. Bu sebeple, ister ilkokul birinci sınıf, ister ortaokul son sınıf öğrencisi olsun, anadilini hiç bilmeyip de öğrenmek isteyenleri bir sınıfa, bilenleri bir sınıfa alıp; yani anadil sınıflarına, bu sınıfların somut durumlarına göre öğretmen ve/ veya “usta öğreticiler”in, bölgenin üretim veya turizm özelliklerini de göz önünde bulundurarak hazırlayacakları anadil müfredatlarına göre bu dersleri verebilir. Aslında mesele böyle somut olarak ortaya konulduğu ve çözüm yollarına birlikte kafa yorulduğu zaman, bu uygulamalara “anadil öğretimi” veya “anadilde eğitim” demek çok önemli değil. Yasal engeller kalksın; uygulamalara devlet maddi destek sağlasın; bu uygulamalarda ilgili taraflara söz hakkı verilsin, konu rayına oturur.
-Herkes bir eleştiri yapıyor. Herkesin bir beklentisi var ama olması gereken ne? Buna doğru ve mantıklı yanıtlar veren o kadar az kişi var ki! Sizce Türkiye’de uygulanabilir, en iyi, en sağlam, en adil anadili eğitiminin hatları kabaca nasıl çizilebilir?
– Ortak anlaşma dilimiz Türkçedir. Ortak vatanımız Türkiye’dir. Ortak değerlerimiz çok fazladır. Ancak kardeşleşmeye ihtiyaç vardır. Türkiye’de anadil konusunda farklı gruplar var. Bunlar birbirlerinden daha iyi şeyler söyleme çabasındalar. Amaçları diğerlerine gol atmak. “Anadil” konusu kariyerizm hastalığına ve aydın çatışmalarına feda edilmemelidir. Niyeti ciddi olan taşın altına elini koyar. Bugüne kadar, “anadili” konusunu kimin nasıl algıladığı, bunun mücadelesini kimin nasıl verdiği, neler ürettiği ortada. Somut projeler üretmek lazım. Slogan ve ajitatif lakırdılarla bu iş artık yürümez.
-Türkiye’de Anadilde eğitim ile ilgili son konuşulanlar ve olacaklar ışığında, politik cephelerde ki yansımaları nelerdir? Ne tür tepkilerle karşılaşma olasılığımız söz konusudur? Örneğin milliyetçi ve ulusalcı kanallardan sert karşılıklar görülebilir.
- Türkiyede “anadili” konusu slogan ve ajitatif laflarla geçiştirildi veya karşı çıkıldı. Karşı çıkanın da, “anadil” konusuna uzlaşmaz taleplerle yaklaşanların da somut ve gerçeklikle uyuşan politikaları yok. “Anadili” konusundaki olumlu adımlar, projeler Türkiye’de ki herkesin kardeşleşmesine katkı sağlar.
-Samimi bir aydın tavrıyla siz anadilde eğitim sorununun Türkiye’de hallolabileceğini düşünüyor musun? Ya da neler olmazsa olmazlardır, bu yapılacaklar içinde.
–Eğer samimi olarak istenirse , “anadil” konusu tabi ki çözülebilir. Bunun yolları, yöntemleri var. Konuya kafa yormuş insanlar var. Bu konuda geçmişte yaşanmış deneyler var. Bütün anadillerimiz aynı derecede önemlidir. 2004’te TRT’nin bazı anadillerde yayına başladığında bazı aydınlarımızın ciddi bir hayal kırıklığı yaşadıklarını biliyorum. Biz Lazlar da, bu hayal kırıklığını yaşadık. Günlerce telefonlarım durmadı. Birçok kişi TRT’nin neden Lazca yayın yapmadığını TRT’ye değil, bana sordu! İlginç değil mi?! Bu hayal kırıklıklarının tekrar yaşanmaması lazım. “Anadili” sorunu olan bütün halkların aydınları ortak bir duruş sergilemelidir. Çerkesler, Lazlar, Abhazlar, Gürcüler, Hemşinliler, Kürtler, Pontuslular, Çeçenler; bu halkların aydınları ortak bir duruş sergilenmelidir. Bu, kardeşleşmeye hizmet edecektir.
-Türkiye’de Lazca, Çerkesçe, Abazaca gibi anadilleri konuşan gruplar için anadilde eğitimin uygulanmasında önemli sorunlar, zorluklar var. Zira özellikle Marmara ve Karadeniz bölgelerinde kümelenmiş gruplar, farklı etnik birimlerle karışık yaşıyor olmalarından dolayı uygulamada bir çok sıkıntılar mevcut. Bu tür sorunlara karşı nasıl öneriler geliştirebiliriz?
- Ben, sizin çizdiğiniz gibi bir sorun olacağını düşünmüyorum. Televizyon, radyo ve internet bu konularda belirttiğiniz sorunlara karşı çözümler üretebilir. Yeter ki biz ne istediğimizi bilelim ve günün teknolojisini iyi kullanabilelim; somut projelerimiz olsun Yukarıda birkaç kez belirtmeye çalıştım. Anadil sınıfları önemli bir çözümdür. Bu konuda ayrıca talep olursa konuyu detaylandırabilirim.
-Sizce anadil eğitimi alması gereken gruplar devlet tarafından tespit edilebilir mi? Ya da edilmeli mi? Ve anadili olması gereken gruplar kendi anadillerini öğrenmekte zorunlu tutulmalı mıdır?
-Türkiye’nin yaşayan anadilleri vardır. Bunu devlet de, biz de biliyoruz. Bu anadillerine devlet aynı uzaklıkta veya yakınlıkta durmalı, aynı maddi desteği ve imkanı sağlamalı. Ben her konuda zorlamaya karşıyım.
-Siz bir Laz aydınısınız ve bildiğimiz kadarıyla Türkiye’de Lazlara ait birkaç ağız söz konusu. Bunlar arasında ortak bir ağız konusunda neler yapılmalı? Sizce hangi ağız Lazca’yı, yazı dili olarak Türkiye’de temsil ediyor olmalı? Ortak yazı dili konusunda da genel olarak neler düşünüyorsunuz?
- Güzel ve beklediğim bir soru. Türkiyedeki bütün anadillerinin ağızları vardır. Lazcada da, Gürcüce’de de, Abhazca’da da, Çerkesce’de de. Bunu biliyoruz. Aynı durum Türkçede de söz konusu. Sizi tenzih ederim. Anadillerin “ağız, şive, lehçe ve diyalekt” farklılıklarını öne sürenler, bu anadilleri küçümsemek için bunu yapıyorlar. Bu konuda yapılmış ciddi çalışmalar yok. Biz yıllardır bu işlerin içindeyiz. Yazıyoruz, çiziyoruz. “Ağız” farklılıklarının abartılacak bir yön olmadığı fikrindeyiz. Biz kimlik mücadelesi veriyoruz, anadilimiz, yani Lazca bu anlamda bizim için önemlidir. Biz, bunun mücadelesini veririz. Yukarıda değindim. Herkes bulunduğu yörede, bildiği kadarıyla anadiline sahip çıkacak. Okullarda Lazcaya yönelik ders talepleri olduğunda, öğretmenler ve/ veya “usta öğreticiler”, öğrencileri sınıflarına göre değil, Lazca düzeylerine göre anadil sınıflarına alacak. Genel müfredatlara uygun olarak anadil sınıfları için hazırlayacakları anadil materyalleriyle derslerini yürütebilecekler. Bu bir başlangıç olacaktır. Dil yazıldıkça gelişir.
-Bu konuda Laz aydınlarının üzerine düşen sorumluluğu yerine getirdiklerini düşünüyor musunuz?
-Biz Lazlar, hem Güney Kafkasya’nın hem de Doğu Karadeniz Bölgesinin yerli halkıyız Megreller’le birlikte. Kafkasyalıyız. Bugün Çerkes aydınları, Gürcü aydınları, Abhaz aydınları hangi sıkıntıları yaşıyorsa, biz de o sıkıntıları yaşıyoruz. Kariyerizm kötü bir hastalıktır. Yakın zamanlara kadar bu hastalık birliğimizi engelledi. Son zamanlarda bir toparlanma var. Özellikle 1933’te Abhazya’da Laz okulları direktörü İskender Tzitaşi tarafından yayınlanan ve okutulan “Oxesapuşi Supara” adlı Lazca aritmetik kitabının İstanbul’da yeniden yayınlanması konusundaki çabalar, başbakan ve milli eğitim bakanının anadil konusundaki son açıklamalarından sonraki verilen söyleşiler olumlu. Birlikte sorunları aşacağız. Anadil bir kişinin dili değil bir toplumun dilidir. Anadil sorunu ve çözümü de bir kişinin değil bu konuya kafa yoran tüm Laz aydınlarının görevidir. Ben Laz aydınlarının bu konuda ortak hareket edeceklerine inanıyorum; doğrusu da bu. Lazca’ya has bir durumu belirteyim. Lazca, günümüzde Kafkasya’da yasal statü veya özerk bölge ve özerk cumhuriyete sahip değil. Bu yönüyle Çerkesçe’den, Çeçence’den, Gürcüce’den, Abhazca’dan farklıdır; dezavantajlıdır. Bunu Laz aydınları iyi biliyor olmalı!
-2009 yılında bildiğimiz kadarıyla Eğitim-Sen’in uluslar arası sempozyumuna tebliğinizle katıldınız. Yanılmıyorsam tebliğinizin adı; “Şu bizim sahipsiz Lazca” başlıklı tebliğinizdi. O sempozyum ve tebliğiniz hakkında da kısa bir değerlendirme yapabilir misiniz?
– Evet; Uluslararası katılımlı bir sempozyumdu. Konuya dikkat çekmek için o başlığı kullanmıştım. Aslında TRT’nin Lazca yayın yapmadığı 7 Haziran 2004 tarihinden başlamak üzere yazmış olduğum makalelerin bir tekrarıydı o tebliğ. O tebliğdeki Somut önerilerim vardı. Tekrarlamak isterim: Konuya taraf olan vakıf, dernek ve kişilerin de içinde yer alacağı özerk yapıdaki bir “Anadillerini Planlama Kurumu” nüve olarak bu anadil çalışmalarını yürütebilir. Anadiller ile ilgili bütün çalışmaları tek elden yürütecek böyle bir kurum öncelikle oluşturulmalıdır. Bu kurum, anadillere ilişkin olarak demokratik özlü ve telâfi edici genel bir yönetmelik hazırlamalıdır. Bu bağlamda, anadil konusu, anlaşılır ve bizim olan terimlerle tartışılmalı ve bu alanda bir literatür oluşturulmalıdır.
Oluşturulacak ilgili komisyonlar bu anadilleri için Latin alfabesine dayanan alfabeleri oluşturmalıdır. Ardından da, ilk aşamada en az on bin kelimelik temel Türkçe kelime dağarcığı tespit edilmeli ve buna göre bu anadillerin sözlükleri oluşturulmalıdır. Bu sözlükler (varsa diğer alfabeleriyle ve) Latin alfabesine dayalı alfabeleriyle yayınlanmalıdır. İlk etapta ilköğretim birinci sınıf öğrencilerinin düzeylerine uygun masal kitapları ve çizgi filmler radyo ve TV yayınlarında da kullanılabilecek şekilde hazırlanmalıdır.
Bütün bunlarla eşzamanlı olarak, bu anadillerle ilgili çalışmaları yürütecek, yani; masal kitapları, ilköğretim öğrencilerinin düzeylerine göre “sosyal bilgiler” ve “fen bilgisi“ vb. kitapları, çizgi filmler, tiyatro eserleri, radyo- TV programlarını hazırlayıp sunacak, gazete ve dergileri yayınlayacak personelin yetiştirilmesi sağlanmalıdır. Bu personelin yetişmesinde, bu anadillerle ilgili ve/veya çalışmalar yapan komşu ülkelerin akademik personelinden de faydalanabilir. Gerek personel yetiştirilmesi gerekse de yazılı, görsel, işitsel vb. her türlü materyalin hazırlanmasındaki bütün harcamalar, kuşkusuz ilgili devlet kuruluşları tarafından karşılanmalıdır.
Fikirlerimi ifade etmeme imkan sağladığınız için sizlere teşekkür ederim. Okuyucularınız da saygı ve sevgilerimi sunarım (15-16.06.2012)
İLGİLİ LİNKLER:
http://cherkessia.net/news_detail.php?id=4732
http://lazca.org/2012/03/24/su-bizim-sahipsiz-lazca-ali-ihsan-aksamaz/
http://www.youtube.com/watch?v=RLXl0h__dtohttp://www.demokrathaber.net/trtde-neden-lazca-yok-makale,1695.html
http://www.demokrathaber.net/ahmet-ozkan-melasvili-ve-hayri-hayriogluyu-andik-makale,1585.html
http://www.demokrathaber.net/1930lu-yillarda-sovyet-abkhazyadan-turkiyeye-gelen-lazlar-makale,1586.html
http://www.demokrathaber.net/yasam/kafkasya-abhazlar-gurculer-lazlar.htm


Serpil hanım bizde öyle aydın yok hiç aramayın.
Daha bir kaç gün önce anadil eğitimi ile ilgili beyanlar veren insanlar ne diyor? Çerkesce Abhazca diyor. Bizim ileri sivri zekalı aydın müsveddelerimiz ne diyor bunun karşılığında? Birde utanmadan gazetelere oraya buraya demeçler veriyorlar. Çerkes dilleri ve lehçeleri diyorlar. Bu millet bir gün sizden bunun hesabını misliyle alacak beyler.
Ulusal inkarcılık yapanlar bu milletin yüzüne bakamayacak hale gelecekler. Yakındır !!
Bu tür yazıları daha çok okumak istiyorum.Kendi çevremize bir koza örerek, kendi çevremizde duvarlar dikerek, Çerkesler hiç bir şey kazanmaz.Dünyaya açılmak ve dünyayı kavramak gerek.Siteye öncelikle bu röportajı yayınladığı için memnuniyet hislerimi belirtmek istedim.Ali İhsan Aksamaz beye gelirsek, bir Çerkes-Adige olarak bana da bu soruları sorsaydınız, benzeri cümlelerle cevap verirdim.İnsan olmak, evrensel fikirler çevresinde genişlemek, vicdan sahibi olmak demekki buymuş.Yani önce insan olmayı becerebiecekmiyiz?Vicdan sahibi olmayı becerebilmişmiyiz?Sonra Laz, Çerkes, Türk her ne olacaksak.Bir söz vardır,(Adigelik insanlıktır).Öyleyse neye bakarsak bakalım insanlık gözüyle bakmamız, Adiyağe'nin önkoşulu."Mardi Ali İhsan", Wopsov cherkessia".
20 Haziran 2012 Çarşamba Saat 11:13Lazlar veya Kürtler anadolu coğrafyasında kendi dillerini üretmek zorunda. Beslenecekleri onlara oksijen borusu olacak vatan gerçekleri yok. Çerkeslerin içinde bulunduğu şartlar tamamen başka.
Ali İhsan bey halkını düşünen her aydının halkı için söylemesi gerekenleri söylüyor.
Ya bizimkiler?