Karakter boyutu : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
Tehlike Kuzeyden Geliyordu
25 Aralık 2011 Pazar Saat 22:09

 

Kabardey ve Kırım Hanlığı topraklarının Rusya’ya ilhâkı;

Çerkesya’ya Rus saldırıları, İmam Mansur ve sonrası   

İlkçağdan bu yana çok zorlu bir yaşam sürdürmüşlerdir Adıge/Çerkesler. Güzel ülkelerini ele geçirmek isteyen pek çok düşmanın korkunç saldırları ile bir başlarına kaldıkları durumlar çoğalmıştı. Ama yiğit Adıgeler atalar yurdunu canları pahasına savunmaktan asla geri kalmıyorlardı.  

18. yüzyılda kuzeyden gelen amansız bir tehdit, ulusun karşısına dikilmişti: Rusya İmparatorluğu, Kuzey Kafkasya'yı ele geçirmek için kanlı bir istilâ savaşını başlatmıştı. 18.yüzyılın ilk döneminde bu saldırı politikasının başlatıcısı ve uygulayıcısı, acımasızlığı ile ünlü Rus Çarı I.Petro (Deli Petro; 1672- 1725) idi. Rus saldırı politikası 18. yüzyılın ikinci yarısında daha da genişletildi. Bu dönemde Rusya tahtında İmparatoriçe II.Yekaterina (II.Katerina;1729-1796) oturuyordu. Aşağıdaki dizeler  işte bu kanlı ve  fırtınalı dönemin olaylarına ilişkindir.

***

Kabardey ülkesinin istilâsı   

1763'te Ruslar,Adıgelere ait bir yer olan   Mozdok (Мэздэгу)  yöresine el koydular (1) Kabardeyler bu girişime karşı çıktılar;Ruslardan Mozdok'ta kurdukları kaleyi yıkmalarını ve buralardan gitmelerini istediler. Ancak  Ruslar bunu dikkate  almadılar.Bunun üzerine Kabardeyler  Rus kalelerine saldırmaya ve Ruslara ağır kayıplar verdirmeye başladılar.Mozdok'u Ruslardan geri alamayan Kabardeyler,kendi beyleri (пщы) yönetiminde,1767'de Kuma Irmağı (Гум)   boylarına çekilmek ve  oralarda yerleşmek zorunda kaldılar.Ardından da daha batıda Kuban (Пщыз;Псыжъ) ırmağı havzasında (-Batı Çerkesya’da-) yaşamakta olan Adıgeler ile dayanışma içine girdiler.  

Kabardey  ülkesinin (Къэбэртае)  Kuzey Kafkasya'da kendine özgü stratrejik bir önemi vardı. Burası Rusların eline geçecek olursa Dağ Ülkesi (-Kuzey Kafkasya-), doğu ve batı biçiminde iki parçaya  ayrılmış, Parçalar birbirinden kopmuş, Rusya’nın yayılmacı politikası  güçlenmiş ve mesafe almış olacaktı. 1768- 1774 Osmanlı- Rus Savaşı sona erdiğinde, bu gerçek su yüzüne çıkmış oldu. Savaşın sonunda  Küçük Kaynarca Antlaşması imzalandı (-1774-)Antlaşmanın 21’inci maddesi Kabardiya'ya ilişkindi. 2’inci.maddeye göre, Kabardiya'nın geleceği (kaderi) Kırım Hanı'nın takdirine bırakılmıştı. Ancak çok daha önceden Kırım Hanı ile Rus Çarı arasında   bir antlaşma yapılmıştı, buna göre, Kabardiya, Rusya'ya katılmış (ait) sayılmıştı! 1774'te Han, öncesinden  vermiş olduğu bu sözü tuttu ve Kabardiya'nın Rusya'ya ilhak edilmiş olduğunu onayladı. Çarlık Rusya’sı, işte böylesine hileli yollarla da yeni topraklar ele geçirmekteydi (2). 

Ancak Kabardeyler kendileri için biçilmiş olan bu yeni statüyü kabul etmediler. 1774 yılından başlayarak 1820'li yılların sonlarına değin bağımsızlıkları için kuzeyden gelen düşmana  yiğitçe karşı koymayı sürdürdüler.

***

Rus yayılmasının sürmesi ve Çerkesya’ya karşı müstahkem hatlar kurulması       

Kuzey Kafkasya'daki Rus yayılmaları gittikçe genişlemekteydi:Bu bağlamda 1777'de Ruslar  Azak-Mozdok Müstahkem Hattı'ını inşa etmeye başladılar.Bu girişimin bir ürünü olarak sel gibi Kabardey kanı da akıtılıyordu. Ancak, Kabardeylerle yetinmeyen Ruslar, Kuban bölgesine de (-Batı Çerkesya'ya da-)  saldırdılar. Kuban Irmağı boylarında gerçekleşen olayları daha yakından tanıyabilmek için,Kırım Hanlığı topraklarında olup biten olaylara  da değinmek gerekir. 

Küçük Kaynarca Antlaşması hükümlerine göre Kırım taraflarındaki Kerç,Yenikale ve Dinyeper Irmağı ağzındaki Kinburun (Kılburun) kaleleri Osmanlılar tarafından Ruslara bırakılmıştı. Böylece Rusya/ Ruslar  Karadeniz kıyılarına ulaşmış oldular (1774). Kırım Hanlığı da Türk korumasından çıkarak bağımsız devlet statüsü elde etmişti. Kuzeybatı Kafkasya'da, Azak Denizi kıyılarında, Don ve Yeya ırmakları arasında kalan Azak Denizi kıyıları  da Rusya’ya bırakılmıştı.   

Kırım,bağımsız bir devlet olarak tanınmış olmakla birlikte, Rusların  ve Türklerin  siyasî entrikalarına  sahne oluyordu. Petersburg ve İstanbul, Kırım'da kendi otoritelerini kurmanın peşindeydiler.

***

Kırım üzerinde oynanan oyunlar ve Kırım'ın Rusya'ya ilhakı için yapılan hazırlık çalışmaları ve Jane Adıgelerinin sürülmeleri  

Kırım’a bağlı olarak çözümü gereken sorunlar arasında Kuban bölgesi sorunu da bulunuyordu. Kuban Irmağının sağ ya da kuzey yakası ya da Kuban ırmağı ile daha kuzeydeki Yeya ırmağı arasındaki topraklar, o sıralar Kırım Hanlığı’na bağlıydı. Bu topraklarda Nogaylar ile Adıgeler barınmaktaydılar. Kuban Irmağının kuzeyinde yayılan bu geniş topraklar, Krasnodarlı tarihçilerden V.N.Ratusniyak,T.M.Feofilaktova ve V.P.Gromov’a göre, Kazakların gelişinden önce boş ve insansız imiş. Son derece saçma iddialar bunlar. Cennet gibi güzel bir bölgenin insansız kalmış olması gibi bu tür  iddialar tamamen asılsızdır ve akla uygun da değildir.  

İmparatoriçe II. Yekaterina, Kuban bölgesini ele geçirmek için Kuban Kolordusu adı altında askeri bir birlik kurdurdu ve bu orduyu Nogay ve Adıgelerin barındığı bu toprakların içine saldı. Kolordu komutanlığı da  General A.V.Suvarov’a verildi. Suvarov 1778’de Kuban bölgesine geldi. Suvarov’un görevi Nogaylara boyun eğdirmek, Adıgeleri dağıtmak, bu iki halkı – Nogay ve Adıgeleri- birbirlerinden uzaklaştırmak, birleşmelerini önlemek ve Türklerin bölgeye ilişkin planlarını boşa çıkarmak olarak belirlenmişti. Suvarov, görevlerini yerine getirmek için Kuban Irmağı kuzeyi boyunca kaleler kurmayı kararlaştırdı.   

Ruslar 1778 yılı kış ve yaz ayları boyunca Kuban Irmağının kuzey (sağ) yakası boyunda 20’den çok kale kurdular. Bu oluşum Küçük Kaynarca Atlaşması hükümlerine aykırı düşen çok çirkin bir davranıştı, çünkü bu kaleler Rus topraklarında değil, bağımsız bir ülke sayılan Kırım Hanlığı topraklarında kurulmuşlardı, yani ilgisiz bir başka devlet, Rusya tarafından kurulmuşlardı.Bu oluşum nedeniyle Türk-Rus ilişkileri kötüleşti.  

Suvarov tarafından kurdurulan bu Rus askeri kaleleri, Adıgeleri de huzursuz etmişti. Rusların bu davranışı saldırgan, yayılmacı ve yağmacı bir siyaseti yansıtmaktaydı. Adıgelerin her zaman için hayvanlarını yayıp otlattıkları bu yerler –ekonomik alanlar- böylece Adıgelerin elinden çıkmış oldu. Öyle ki, birkaç yüzyıl geriye gidildiğinde,15.yüzyılda Azak Kalesi (Azov)  ile Kuban Irmağı arasında bulunan toprakların tamamı Adıgelere aitti ve oraları Çerkesya’nın bir parçası idiler.Nogayların ve Tatarların bu yerlere gelişi 16.yüzyılda gerçekleşmişti. Bu arada üzücü bir durum da, 1778’de bir Adige topluluğu olan Janelerin, Kuban’ın kuzeyinde yaşamakta oldukları yerlerden Suvarov tarafından kovulmaları ve Kuban Irmağının güneyine sürülmeleri olayıydı. Bu olay, Adıge ulusu açısından, onur kırıcı bir sonuç yaratmıştı.   

Adıgeler,zalim bir yağmacıdan başkası olmayan A.V.Suvarov’a karşı koyuyor, karşılarında yükseltilmiş olan Rus kalelerine saldırarak misillemelerde bulunuyorlardı. Bu oluşum karşısında giderek daha da sertleşmiş olan Suvarov, Adıgelere çamur ve iftiralar atmaya başlamıştı. Suvarov, kendi üstü olan P.A.Rumiyantsev’e şöyle yazmıştı:  “Adıgeler (Çerkesler)  soyguncu ve hırsızdırlar”. Beyinsiz General, Nogaylara da veriştiriyordu. General’e göre Nogaylar “geri zekalı”, “yalancı” ve  “ayyaş” idiler.  

Kuban Irmağı kuzeyinde ele geçirdiği topraklarla yetinmeyen Suvarov, Kuban’ın güneyine (Çerkesya’ya) inmek ve oralarda da kaleler kurmak istedi. Ancak İmparatoriçe,bu isteği erken, vakitsiz buldu ve kabul etmedi. Nisan 1778’de Suvarov, Kırım Hanlığı topraklarında bulunan tüm Rus birliklerinin komutanlığı görevine atandı ve Kuban Kolordusu komutanlığını, astı General V.V.Rayzer’e bırakıp Kırım’a gitti.

***  

Çerkes karşı direnişinin yoğunlaşması ve Kırım’ın Rusya’ya ilhak edilmesi   

Adıgeler Rus istilâcılarla mücadele ediyorlardı. 20 Mayıs 1778’de Slaviyanski kalesi yakınlarında bir Kazak muhafız birliğini yok ettiler. Aynı yıl 23 Eylül’deDeyleko Sultan (Дейлэкъо Султ1ан) komutasında Arhangelsk kalesine saldırdılar. Bu kale,1778’de, bugünkü Krasnodar kentinin “Ekim’in 40’ıncı Yılı Parkı” denilen yerde bulunuyordu.  

Adıgelere  gözdağı vermek isteyen General Rayzer, büyük bir birliğin başında Kuban Irmağını geçti ve Adıge köylerini   ateşe vermeye başladı, ama Adıgeleri yıldıramadı. Ekim 1778’de Adıgeler  bu kez Vsehsviyatski kalesine saldırıp haydutlara okkalı bir tokat indirdiler ve ağır kayıplar verdirdiler. Haberi duyan Suvarovçok kızdı ve Kırım’dan Rayzer’e şöyle yazdı: “Kuban’ı geçip gelmiş olan bu yağmacılara gereken dersi veremediğin için seni ayıplıyorum”. İşin burasında Suvarov, kendisinin de Adıgelerden okkalı bir tokat yemiş olduğunu unutmuşa benziyordu.   

1779’da mücadele yeni bir boyut kazandı. Kabardeyler de Çerkesya (Kuban yöresi) Adıgeleri ile birlikte yeniden Ruslarla mücadele etmeye başladılar. K’emuy(К1эмгуй) ve Besleneylerin (Бэслъэнэй) birlikte Stavropol’a saldırdıkları bir sırada, Kabardeyler de Alekseyevski kalesini bastılar.Sonuç olarak Azak-Mozdok Müstahkem Hattı boyunca konuşlanmış olan Rus birlikleri çok zor durumlara düşmüş oldular. Ancak Rusların büyük bir sayı üstünlüğü vardı. 1779 yılı Eylül ayı sonlarında yapılan bir çarpışmada düşman üstün geldi. Bu çarpışmada Kabardey Adıgeleri pşı ve werqler  de (bey ve soylular da)  aralarında olmak üzere 300 yiğit savaşçılarını yitirdiler. Bu büyük bir yıkımdı. Nitekim bu acılı olay, günümüze değin Adıgelerce unutulamadı, unutulması da olanaksızdır.   

Rusların bu saldırgan davranışları Türkleri de kaygılandırmaktaydı. Türkler de Kafkasya’da egemenlik kurmanın  peşindeydiler. Bu nedenle Rus politikalarına karşı bir denge kurmak gerekiyordu. O sıralarda Sucuk-Kale’de (bugünkü- Novorossiysk; Ts’emez) bir Türk kalesi vardı, kale takviye edildi. Ardından 1781-1783 yıllarında Türkler (Osmanlılar) Adıge toprağı üzerinde Anapa kalesini kurdular. Ancak bu durum Rusya İmparatorluğu’nun  güçlü konumunu değiştirmeye yetmedi.Rusya, 1783’te Kırım, Taman Yarımadasını, ek olarak, Kuban ve Yeya ırmakları arasında bulunan Kırım topraklarını –resmen- ilhak etti. Türkler bu ilhakı kabullenmek –ses çıkarmamak- durumunda kaldılar. Böylece Kuban Irmağı, o zamanki Adıgey’in (Çerkesya’nın) kuzey sınırı oldu.

***    

Nogayların Ruslara boyun eğmeleri ve Nogay soykırımı   

Kırım Hanlığı  topraklarının Rusya’ya ilhak edilmesinden sonra, II.Yekaterina, General A.V.Suvarov’u yeniden Kuban bölgesine gönderdi. General Nogayları Rus yönetimine sokma işiyle görevlendirilmişti. 1783 yılı yaz mevsiminde Nogaylar, Yeysk Kalesi önünde toplandılar, orada sıraya girerek toplu imza verdiler ve Rus  yönetimi altına girmeyi kabul ettiler. Böylece, Nogay şefleri İmparatoriçe’ye/ Çariçe’ye bağlılık yemini vermiş oldular. Suvarov, bu bağlılık yeminini kutlamak için Nogay önde gelenlerine  büyük bir ziyafet çekti. Bağlılık andının imzalandığı gün Nogaylara 500 kova dolusu votka sunuldu, çok sayıda dana ve koyun da kesildi.  

Sorun Nogayların and içmeleri ile kapanmamış, onu yeni koşullar dayatmalar izlemişti. Rus yönetimi, Nogayları Kuban bölgesinden kuzeydeki Ural bölgesine sürme ve oralara yerleştirme kararını aldı. Kuban Irmağı kuzeyindeki topraklar ise, Kazak yerleşimciler için boşaltılacak ve Kazak yerleşimine tahsis edilecekti.Nogayların sürülmeleri ve soykırımdan geçirilmeleri görevi de Suvarov’a verilmişti.  

1783 yılı  Temmuz ayında Nogayların sürülmeleri programı uygulamaya kondu. Nogaylar topraklarını bırakmama kararı aldılar ve  T’av Sultan (Т1ау Султ1ан)komutasında birleşerek direnişe geçtiler. Sonunda Büyük Yeya ırmağı kıyısında büyük bir savaş verildi. Savaşı silâh üstünlüğü olan Ruslar kazandılar. Savaşta Nogaylar 3.000 şehit verdiler.  

Adıgeler Nogaylara yardıma hazırdılar. Güç duruma düşen ve bir felâketle karşılaşan insanlara yardım etmek, ulusumuzun köklü gelenekleri arasındadır. Ruslardan kaçıp kurtulmayı başarmış olan Nogay kalıntılarının Kuban ırmağını geçmelerine ve  Adıge ülkesine sığınmalarına izin verildi. 

Sadece sığınma izni verilmekle de  yetinilmedi, Nogaylara askeri yardımlarda da bulunuldu. 23 Ağustos 1783’te Adıgeler ve Nogaylar birleşerek Yeysk Kalesi’ni bastılar. Kaleyi alamadılar, ama düşmana ağır kayıplar verdirdiler.  

Rus otoriteleri Adıgey’e sığınmış olan Nogayları yok etmeyi planlamışlardı. Bunun için Suvarov’a Kuban Irmağını  geçme ve Nogaylara saldırma emri verildi.Kuban ve Kafkas kolorduları ile Don Kazak Ordusu da Suvarov’un komutasına verildi. 1783 yılı Ekim ayının ilk gecesi, Suvarov komutasındaki Rus orduları Kuban’ı geçip Adıge topraklarına girdiler, Laba Irmağı kıyılarında barınmakta olan Nogaylara beklenmedik bir anda çullandılar. Nogaylar karşı koydular, ama yok edilmekten kurtulamadılar. Kazaklar çok acımasız davrandılar. Yaşlı, çocuk ve kadın ayırımı yapmadan önlerine çıkan herkesi doğradılar. Belgeler bu tarihsel gerçeği tüm çıplaklığı ile ortaya koyuyor. Nogaylara yardıma koşan Adıgeler de yok edilmekten kurtulamadılar.

***  

Sıranın Adıgelere gelmesi ve İmam Mansur  

Nogay topraklarının temizlenmesinden sonra, sıra Adıgelerin kendilerine gelmişti. Kazak tarihçi A.Leşenski, çok nesnel (gerçekçi)  biçimde şunları yazmıştır: “Kuzeybatı Kafkasya’da  yapıldığı gibi tüm bir halkın soykırımdan geçirilmesi ya da öz toprağından çıkartılması olayı, emperyalizmin tüm vahşetini ortaya döktüğü acımasız bir tablo, daha sonraları Rusya’da ya da Avrupa’da  bir daha yaşanmamıştır. Nogay halkının ve Nogayların ardından çok daha kültürlü ve çok daha fazla nüfuslu olan Adıge/Çerkes halkının da yok edilmesi olayı ve bu insanların ülkelerinden sürülmeleri, Asurlu yağmacıların, Cengiz Han  ya da Timur’un yaptıkları  vahşetleren farklı  olan şeyler değildir”.   

Dağlılar (Kuzey Kafkasyalılar) Rus tehlikesi (vahşeti) karşısında yiğitçe bir tavır aldılar. Kuzey Kafkasya’da Rusya’ya karşı verilen mücadele 1785’te iyice yükseldi. Çeçen halkı mücadele bayrağını ele aldı. Adıge halkı da bir bütün halinde Çeçenlere destek verdi. Çeçen kahramanlarının başında Uşurma bulunuyordu.Uşurma, tarihte Şeyh Mansur adıyla yer aldı. Mansur akıllı ve güçlü biriydi. Kuzey Kafkasya’nın bağımsızlığı için hayatını ortaya koymuştu. Rus yağmacılardan korkmuyor ve onlardan nefret ediyordu. Mücadeleyi Kuzey Kafkasya boyutunda yaymak (genişletmek) için İslam dininden (anlayışından)yararlanmaktaydı.   

Uşurma’nın eylemleri Rusları çok kaygılandırıyordu. Uşurma’yı yakalamak için Albay Piyeri komutasında  bir birlik görevlendirildi. Rus birliği 1785’te Uşurma’nın doğduğu Aldı köyünü ateşe verdi. Ortalığa dehşet saçan Rus birliğini Uşurma’nın birlikleri karşıladılar. Rus birliği bozguna uğratıldı. Uşurma bu olaydan sonraÇeçenya ve Dağıstan’ın İmamı (Devlet Başkanı)  seçildi.Kendisine Mansur (Arapça: “yenen”, “zafer kazanan”, “üstün gelen” kişi) adı verildi. MansurGazavat Savaşı’nı (Din Uğruna Kutsal Savaş) başlattı. Mansur, Kafkas-Rus Savaşı’nın gerçek bir kahramanıdır. Mansur, Avar kökenli Kahraman Şeyh Şamil’in örnek almış olduğu bir önderdir.  

Uşurma (Mansur), 1785’te Kizilyar kalesini ele geçirmek için harekete geçti, ama başaramadı. 1786’da Rus birlikleri Çeçenleri yatıştırdılar (-ayaklanmayı bastırdılar-). Mansur zor bir duruma düşmüştü. Ancak Adıgeler mücadeleyi sürdürüyorlardı. Çerkesya’da Ruslara karşı büyük bir savaş verilmekte olduğunu dikkate alan Mansur, 1787’de Adıge Ülkesi’ne geldi ve  Adıge Ordusu’nun başına geçirildi (3).  

 Çerkesya’da (Kuban bölgesinde) Adıge-Rus Savaşı sürüp giderken, Ruslarla Türkler arasında da savaş başladı. Türkler Kırım yarımadasını yeniden ele geçirmek için Ruslarla savaşıyorlardı. Savaş 1787 yılında başladı 1791 yılı sonuna değin sürdü.   

Osmanlı  yöneticileri Dağlıları (Kuzey Kafkasyalıları)  kendi yanlarına çekmek için harekete geçtiler. Türkler, Ruslarla savaşa başlamadan önce, yani 1785-1786 yıllarında Şeyh Mansur’dan hiç hoşlanmamışlardı. Çünkü Mansur Kuzey Kafkasya’nın bağımsızlığını savunuyordu. Mansur sadece Rusları değil Türkleri de istemiyordu. Bu nedenle –Çerkesya’daki- Türk görevliler Mansur için “yalancı” ve “çılgının biri” biçiminde karalamalarda bulunuyorlardı. Ancak Osmanlı-Rus Savaşı başlayınca, taktik değiştirdiler. Türkler artık İmam Mansur’u elde etmeye çalışıyorlardı. Elçiler yollayıp kendisiyle ilişki kurdular.   

Mansur, sonunda Türklerle anlaştı. Çünkü Rus tehlikesi korkunç bir boyuta ulaşmıştı. Bu arada İmam’ın bir Türk ajanı olduğu biçimindeki sahtekâr Sovyet tarihçilerinin değişik iddialarının hiçbirinin bir değerinin bulunmadığını da belirtmek isterim. Nitekim, savaş boyunca Mansur komutasındaki Adıge/ Çerkes Ordusu, Türklerden tamamen ayrı olarak kendi mücadelesini sürdürdü.   

Mansur’un  8 bin kişilik Adıge birlikleri, Eylül 1787’de Urup ve Laba ırmakları boylarında konakladılar. Ruslar Adıge birliklerine baskın yapmayı planlamışlardı. 20 Eylül’de P.S.Potemkin komutasındaki Rus birlikleri Kuban Irmağını geçtiler. Adıgeler üç gün boyunca Ruslara karşı kanlı bir direnişte bulundular. Mansur geri çekilmek zorunda kaldı. Çekiliş Büyük Zelençuk ve Küçük Zelençuk ırmakları boyunda durdu. Adıgelerin yanında Nogaylar da vardı. Aynı yıl Ekim ayında, Ruslar yeniden Mansur’un üzerine yürüdüler.Saldırganların başında General P.A.Tekelli bulunuyordu. Mansur yine başarısız kaldı. Bunu fırsat bilen General Tekelli, Adıgeleri cezalandırmak için, Besleney ve K’emguy topraklarına girdi ve bir canavar gibi hareket etmeye başladı. Haydutlar çok sayıda insanı katlettiler ve köyleri ateşe verdiler. Bu gelişme üzerine Mansur dağları terk edip bir Türk kalesi olan Anapa’ya sığınmak zorunda kaldı.

Anapa savunması ve Battal Paşa Harekâtı    

Türkler Kırım’ı ele geçirmek için 1787’de bir ordu hazırlamaya başladılar. Buna karşılık Ruslar da, Kırım’da yaptıkları gibi,Türkleri Kuzey Kafkasya’dan da kovmak için cepheyi genişletme planları hazırladılar. Aynı yılın sonbaharında General Tekelli komutasındaki bir Rus ordusu Anapa üzerine yürüdü, ama kaleyi ele geçiremedi. Ruslar tehditler savurarak Kuban’ın kuzeyine,geldikleri yere geri döndüler.  

İlkinde başaramamışlardı, ama Ruslar Anapa’yı ele geçirmeyi kafalarına koymuşlardı. 1790 yılı kış mevsiminde büyük bir Rus ordusu Kuban’ı geçip Çerkesya topraklarına girdi. Rus birliklerinin başında General Y.B.Bibikov bulunuyordu. Adıgeler Bibikov’un birlikleri ile kahramanca çarpışıyorlardı. Düşmanın ilerleyeceği yollar boyunca savunma kaleleri kuruyor, Rusların eline geçmemesi için sürüleri uzak yerlere götürülüyorlardı. Hayvanların yiyebileceği herşey  ateşe verilip yakılıyordu. Ancak ne denli zor da olsa, Bibikov sonunda Anapa’ya ulaşmayı başardı, ama kaleyi ele geçirmeyi başaramadı. Geri çekilişi sırasında da ağır kayıplar verdi.   

Bibikov’un başarısızlığı Türklerin aşırı sevinmelerine (hayal kurmalarına) yol açtı  (4). Bu geçici Rus başarısızlığını, Türkler Rus gücünün kırılmış olduğuna yordular. Büyük bir ordu hazırlayarak Kuzeybatı Kafkasya’yı ele geçirmeyi planladılar. 1790’da Anapa’da büyük bir ordu oluşturuldu. Hazırlanan bu ordunun Kuban toprakları üzerinden geçerek Kabardiya’ya varması,oradan da Dağıstan’a ulaşılması hedeflenmişti. Ordu komutanı da Battal Paşa idi. Osmanlı birlikleri 8 bin yaya ve 10 bin atlıdan oluşuyordu. Türklerin refakatinde ayrıca 15 bin Adıge savaşçısı da vardı. Adıgelerin Türklerle birlikte hareket etmekte olmaları, Türk egemenliğini tanımış oldukları anlamına gelmiyordu. Adıgeler Rusya’yı asıl düşmanları olarak gördükleri için böyle hareket ediyorlardı. Ayrıca P.S.Potemkin, P.A.Tekelli ve Y.B.Bibikov’un toplu  kıyımlarından geçirilen Adıgelerin  öcünü de almak istiyorlardı.   

28 Eylül 1790’da Battal Paşa Kuban’ın sağ yakasına (Rus egemenlik alanına) geçti ve Kabardiya sınırına ulaştı. Orada İ. İ. German komutasındaki Rus ordusu ile karşılaştı. 30 Eylül’de bugünkü Çerkessk (Şerceskale) kenti yerinde iki ordu savaşa tutuştu. Savaş Rusların zaferiyle sonuçlandı, Battal Paşa Ruslara tutsak düştü. Türklerle birlikte hareket etmiş olmaları nedeniyle Ruslar, Adıgeleri çok acımasız bir biçimde cezalandırmaya başladılar. 1790 yılı Ekim ayında Baron Rozen komutasındaki Rus birlikleri Mart ve Pşış ırmakları boylarında bulunan 36 Bjeduğ (Бжъэдыгъу) köyünü yok ettiler. 

***   

Anapa’nın düşmesi,Mansur’un  yakalanması ve 1792 Yaş Antlaşması   

Battal Paşa harekâtının hezimetle (yenilgiyle) sonuçlanması üzerine, İ. V. Gudoviç komutasındaki bir Rus ordusu Anapa üzerine yürüdü. Şiddetli çarpışmalardan sonra 22 Haziran 1791’de Anapa Rusların eline geçti. Anapa’da bulunan Dağlıların önderi (-Hakim-) Mansur tutsak düştü. Mansur Şlisselburghapishanesine konuldu ve orada 1794’te öldü.Mansur öldü,ama onun adaleti arayan haklı davası ölmedi. Gazi Muhammed, Şamil, Muhammed Emin ve Zaneko Seferbey (5) adları önderliğinde bu dava 19.yüzyılda da sürdürüldü.    

Osmanlı-Rus Savaşı 9 Ocak 1792’de imzalanan Yaş Antlaşması ile sona erdi. Antlaşma maddelerine göre Kırım ve Taman yarımadaları ile Kuban Irmağının sağ(kuzey) yakasının Rusya’ya ait olduğu, yeniden onandı. Böylece Kuban Irmağı  Rusya’nın resmi güney sınırı  oldu. Ayrıca bu antlaşmanın yorumundan Adıge Ülkesi’nin bir Osmanlı toprağı olduğu biçiminde bir anlam da çıkarılabilme durumu doğdu (6). 1792 antlaşması   gereğince Kuban Irmağının güneyinde bulunan Anapa ve Sucuk-Kale, Ruslar tarafından  Osmanlılara geri verildi.    

Antlaşma hükümlerine karşın Adıgeler Osmanlılara boyun eğmemişlerdi ve Rusya’ya da boyun eğmek istemiyorlardı.

***

Kuban’ın kuzeyinde bulunan topraklara  Kazakların yerleştirilmeleri    

Rusya İmparatorluğu savaştan sonra, (-daha önce Nogay ve Adıgelerden  temizlenmiş olması nedeniyle insansız ve boş olan-) Kuban bölgesine Slav nüfusunu yerleştirmeyi kararlaştırdıII. Yekaterina, 1792’de Taman yarımadası ile birlikte, Kuban ırmağının kuzeyinde kalan  toprakları Karadeniz Kazak Ordusu’na bağışladı. 1792-1793’te Kazaklar toplu gruplar halinde gelip (göç ederek) bu yerlere yerleştiler. 1793’te Yekaterinodar (şimdi- ‘Krasnodar’) kentinin temeli atıldı. Kuban Irmağı boyunca  yeni Rus kaleleri inşa edildi. Rusya Kazakları kendi  yayılmacı (kolonyalist) politikasının öncü bir gücü haline getirmişti.   

Kazakların Kuban bölgesine yerleştikleri ilk dönemlerde Adıgelerle Kazaklar arasındaki ilişkiler dostça idi. Aralarında canlı bir ticari alışveriş bulunuyordu. Ancak Çarlık yönetiminin yayılmacı politikaları gereği, yeni doğmuş olan bu iyi ilişkiler, çok geçmeden bozulmaya ve kötüleşmeye başladı. Kuban’ın sol (güney) yakasında bulunan Adıge Ülkesi’nde olup biten şeyler Rusya’nın ilgisini çekmeyi sürdürdü. Rusların gözü Adıgelerin üzerindeydi, durmadan Adıge yaşamına karışıyor ve her şeye  burunlarını sokuyorlardı. Örneğin Bzıyıko Savaşı (1796) sırasında Kazak ordusu Adıge beylerine (pşı ve werqlere) yardım etmişti. Bu durum Adıge köylülerinin(fekol’larının) kaygılanmalarına yol açmıştı.   

Kuzeyden gelen bu yeni komşunun gözü artık Adıge toprağındaydı. Kazak yağmacılar Bzıyıko Savaşı’ndan sonra da fırsat buldukça Çerkesya’yı talan etmekten geri kalmıyorlardı. 1796 yılında Ataman Z.Çepega’nın gönderdiği bir Kazak ordusu Şapsığ (Шапсыгъ) toprağını kana buladı.  

18’inci yüzyılın son yıllarında Adıgeler çok güç, çok ağır koşullar altında bir yaşam sürdürüyorlardı. Rusya İmparatorluğu’nun süreklilik kazanan saldırı tehditleri ve politikaları altında sürdürülen bir yaşamdı bu yaşam.  

Ulus yeni mücadelelere hazırlanmaktaydı… 

Prof.Dr.Ç’ırğ Ashad 
Kaynak:Adıge maq,7-8 Şubat 1992

Çeviri: Hapi Cevdet Yıldız  

Not: Prof. Dr. Ç’ırğ Ashad,1992’de Krasnodar’daki Kültür Enstitüsü’nde görevliydi. Ardından  Maykop’taki “AC Tembot K’eraş Sosyal Bilimler Araştırma Enstitüsü”nün  müdürü oldu. Şu sıralar Adıge Devlet Üniversitesi Tarih Fakültesi dekanıdır. Yazı, ilkin “Kuzey Kafkasya Kültürel Dergisi”nin 1992 yılı, 85-86 sayısında “Tehlike Hep Kuzeyden Geliyordu” başlığıyla yayınlanmıştı. Yazı yeniden gözden geçirilmiş olup, alt çizmeler, parantez ve tire içi yazılar ve   ara başlıklar çevirmene aittir. - hcy  

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Dipnotlar:   

(1) - Büyük ve Küçük Kabardey bölgeleri, 1739 Belgrad Antlaşması hükümlerine göre, Osmanlı ve Rus devletleri arasında tarafsız bölgeler, yani bir tür bağımsız bölgeler olarak tanınmıştı. 1763’te Rusya’nın Küçük Kabardey bölgesine ait olan topraklarda Mozdok Kalesi’ni kurması ise, hukuk dışı  ve saldırgan bir siyaseti yansıtıyor. - hcy

(2) - Rusya aynı küstahça politikayı, Çerkesya işlerine Osmanlı Devleti’ni de katarak (müdahil ederek) sürdürmüş ve buna dayanarak, 1829 Edirne Antlaşması ile Çerkesya’yı henüz  işgal bile edememişken, uluslar arası toplum önünde, hileli yollarla   hukukuna geçirmeyi ve uluslar arası toplumu kandırmayı (ya da etkisizleştirmeyi)  başaracaktı. 1792 Yaş ve 1812 Bükreş antlaşmaları bu yoldaki ön hazırlık ya da bir alt yapı oluşturma çalışmaları idiler. -hcy

(3) – Osmanlı kalesi Anapa, Çerkesya’nın da başkenti konumundaydı: “Çerkesya’yı oluşturan bölgelerin meclislerince seçilen temsilciler Anapa’ya gönderilir ve onlar aracılığıyla önemli kararlar alınırdı. Diplomatik, idari ve askeri işler buradan yürütülüyordu. Dış ülkelere gönderilecek elçiler, bölge askeri komutanları ile yargıçların seçilmeleri yanında, savaş zamanında ve gerektiğinde Hakim denilen ve sınırsız yetki tanınan bir önder de (hem yönetici ve hem de üst komutan) belirleniyordu” (Bkz. “Adıge Cumhuriyeti”, “Anapa” ,Vikipedi). Sakarya Savaşı sırasında (1922) BMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa’ya da parlamento tarafından öyle bir yetki verilmişti. O da konumunu güçlendirmiş, güvendiği kişileri önemli yerlere ve komutanlıklara getirmişti. - hcy

(4) - Napolyon ve Hitler gibi Rusya’yı hafife alan ve seçilmiş Çeçenya Devlet Başkanı  Aslan Maşadov’u dinlemeyen,Şamil Basayev ve Ürdünlü Hattab’ın peşinden giden disiplinsiz  Çeçen dinci militanlar da aynı  hataları yinelediler, sonunda Çeçenya’ya ve kendilerine ölüm ve  yıkım getirdiler. - hcy

(5) - Muhammed Emin, sonunda Ruslarla anlaşmış ve Ruslar tarafından maaşa bağlanmıştır. Bu arada Adıgelerin gizli savaş planlarını, gizli bilgileri Ruslara ulaştırdığı da söyleniyor (bkz. - Cennetin Kılıçları).Zaneko Seferbey de,Kırım Savaşı (1853-1856) sırasında  Osmanlılar tarafından    Çerkesya Askeri Valisi olarak atanmış eski bir Rus subayı idi. - hcy 

(6) - Bu durum,1812 Bükreş Antlaşması ile pekiştirilmiş,1829 Edirne Antlaşması ile de Bağımsız Çerkesya’nın,sanki bir Osmanlı toprağı imiş gibi, Osmanlılar  tarafından Rusya’ya bırakılmasına fırsat yaratmış, bu da Çerkesya’yı hukuksal ve siyasal anlamda savunmasız bırakmış ve dış dünyadan  tecrit edilmesine yol açmıştı. - hcy


Bu haber toplam 6386 defa okundu.


Bu habere yorum eklenmemiştir. İlk yorumu siz ekleyin.
Sitemizin hiçbir vakıf, dernek vs. ile ilgisi yoktur. Sitede yayınlanan tüm materyallerin her hakkı saklıdır. Sitemizde yayınlanan yazı ve yorumların sorumluluğu tamamen yazarına aittir.
Siteden kaynak gösterilmeden yazı kopyalanamaz.
Copyright © Cherkessia.Net 2009 İletişim: info@cherkessia.net