"> " />

Karakter boyutu : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
ÇERKESYA'NIN BAĞIMSIZLIK BİLDİRGESİ
12 Haziran 2011 Pazar Saat 13:08
     “Kafkasyalılar Rus tebaası değillerdir, hatta Rusya ile barış içerisinde bile değiller, ancak herhangi bir yardım almaksızın uzun yıllardır Rusya ile savaş içerisindedirler. Onlar hiçbir hükümetten hiçbir yardım ve destek almadılar. 

      Müslümanların ruhani lideri olarak Sultan, bu bölgelerde kanunlarını  yürütme alıştırmaları yaparken, aynı  inancı paylaşan Karadeniz Kıyısı sakinlerini kendi kendilerini korumaya terk etti. Ve son zamanlarda limanlar onlara ihanet etti ve onları yardımsız bıraktı. Bir Paşa, altın karşılığında Anapa kapılarını açarken ve Moscovitlerin acımasızca talan yapmalarına göz yumarken, Çerkeslere; Rusların dost olarak, Sultan’a isyan eden Ermeni liderlerine karşı destek olmak için geldiklerini söylüyordu. Başka bir Paşa yine onlara ihanet etti ve onları birden yüzüstü bırakıp terk etti.

      O zamandan beri, Çerkesler bağlılıklarını bildirmek ve yardım isteklerini dile getirmek için, elçilerini, vekillerini tekrar tekrar Sultan’a gönderdi, Çerkeslerin istekleri açık bir şekilde işitildi. Aynı maksatla Persiya’ya döndüler ve sonunda Mohamed Ali onların bağlılıklarını kabul etti ama yardım etmeyi reddetti.

      Bütün bu durumlarda Çerkesya’dan vekiller, Rusya’nın bir halkın geleneklerine, inançlarına ve bütün bir mutluluğuna karşı olan düşmanlığının ve baskısının ne kadar şiddetli olduğunu bilemeyecek kadar uzak mesafede bulunan kişilere gerçekleri anlatmakla görevlendirildiler. Aksi halde Çerkesler niçin bütün bu zaman boyunca onlara karşı savaş vermiş olsunlar ki? Rusların generalleri ne kadar karaktersiz ve acımasızlardı. 

      Çerkesleri yok etmek herkesin çıkarına uygun değildir. Daha ziyade onların desteklenmeleri herkesin çıkarına uygun olandır. Yüz binlerce Muscovit birlikleri bizimle savaşıyorlar ve bizden sonra size saldıracaklar. Yüz binlerce asker bizim verimli topraklarımıza ve dik yokuşlarımıza dağıtılmış vaziyette bizim cesur Dağlılarımızla savaşıyorlar. Bunun ardından, sizin zengin ovalarınıza ulaşacaklar ve sizleri köle yapacaklar.

      Dağlarımız Persiya ve Türkiye için koruyucu bir kale olmuştur, onlar olmasa her iki ülkenin de giriş kapılarına erişilebilir, dolayısıyla bu dağlar sadece onları korumakla kalmıyor onların evlerine-ülkelerine açılan bir kapı görevi görüyor, sadece bu kapıyı kapatarak kalbiniz korunabilir.

      Fakat gerçek şu ki; Sultan’ın damarlarında Çerkes kanı akmakta. Onun annesi bir Çerkes, haremi Çerkeslerle doludur; ayrıca bakanları ve generalleri de. O, halkımızın olduğu kadar dinimizin de önderi ve ona tam itaat ve sadakatimizi sunuyoruz.  Bütün bu ilişkiler ve akrabalıklar adına ondan anlayışını ve desteğini vermesini talep ediyoruz, eğer bizi reddeder ya da çocuklarımızı ve vatandaşlarımızı koruyamayacaksa bari aramızda yaşayan Kırım hanlarının torunlarını düşünmesini rica ederiz.

      Vekillerimizin söylemekle vazifelendirdikleri sözcükler bunlar olsa da ne yazık ki duyan olmadı. Eğer Sultan sadece Muscovitlerle dostluğunu bitirmiş olsaydı ne kadar fazla yüreğe ve kılıca öncülük edeceğini bilseydi bu olmamış olacaktı.

      Rusya’nın dünyadaki tek devlet olmadığını  biliyoruz ve büyük güçlerine rağmen, cahilleri eğitmek ve zayıfları  korumak için iyi niyet üzerine kurulmuş, Rusya’dan daha büyük devletlerin olduğunu da biliyoruz ve onların Rusya ile aralarının pekiyi olmadığını, aksine kan davalı olduklarını da biliyoruz. Onlar, Sultan’ın düşmanları değil aksine gerçek dostlarıdır.

      Ruslar küçük botlarıyla bize gelerek Azov Denizinde balık tutmak için bizden izin isterlerken, İngiltere ve Fransa’nın dünyadaki en büyük ve en güçlü ülkeler olduğunu biliyoruz. İngiltere ve Fransa’nın bizim gibi basit ve yoksul halklara bir ilgisi olmayacağını düşündük. Aynı zamanda böyle deneyimli milletlerin bizim Rus olmadığımızı bildikleri konusunda da şüphemiz yoktur. Kötü bir eğitime sahipken, genel bir yapımız, generallerimiz, gemilerimiz veya zenginliğimiz yokken silahsız bırakıldığımızda bile dürüst ve barışsever bir halkımız var. Biz Ruslardan nefret ediyoruz ciddi bir amaç için onlarla daimi olarak savaşmaktayız.

      Sonrasında, muazzam bir şekilde aşağılanmış olarak hissettiğimiz bir konuyu, ülkemizin Avrupa haritalarında Rusya’nın bir parçası  olarak işaretlendiğini ve Rusya ile Türkiye arasında imzalanan ve hakkında hiç bir bilgimizin olmadığı anlaşmalar olduğunu öğrendik. Rusya’yı yıkacak olan bu savaşçılar ve Türklerin hiç ayak basmadığı dağlar şunu iletmek istiyorlar. Rusya Batı’ya Çerkeslerin kendi kölesi olduğunu ve en ufak bir yumuşaklık göstermeyen, hiçbir kanunun kendilerini durduramayacağı vahşi barbar haydutlar olarak anlatıyor.

      Böylesi hile ve aldatmalara karşı ciddi itirazımızı  Allah’ın önünde dile getiriyoruz. Söze sözle cevap veriyoruz, yalan söze karşılık doğru sözle.

      Sahip oldukları silahlara rağmen 40 yıldır onların saldırılarına karşı kahramanca direndik. Bu mürekkep ve döktüğümüz kanlarla birlikte, ülkelerinin kararından daha değerli veya önemli başka hiç bir şeyi tanımayan ve hilekâr iddiaları anlamayan fakat Ruslar geldiğinde ve silahlarını kendilerine karşı doğrulttukları zaman, sahip oldukları silahları bilen ve kullanacak olan insanların imzalarıyla birlikte “Bağımsızlığımızı” ilan ediyoruz. 

      Ne tür bir güç bizi buradan kovabilir? Sadakatimiz Sultan’a sunuldu, ancak o Rusya ile barış içinde olduğundan ve Çerkesya da Rusya ile savaş halinde olduğundan teklifimizi kabul etmedi. Sadakatimiz samimi ve özgür tavrımızdır ve asla satın alınmadığı gibi satın alınamazda.

      Gözlerimizi ve ellerimizi çevirdiğimiz İngiltere gibi büyük bir ulus bizim haklı olup olmadığımız bir yana, bizim hakkımızda hiç bir surette düşünmedi bile. Çerkeslerin yalvarışlarını duymayı reddetmeden önce, Rusların kurnazlığıyla ilgili her söylentiyi reddedelim. Bu Rusların “vahşi ve barbar” olarak adlandırdıkları halkın uydurma bilgilerden değil kendi hareketleriyle kendisini yargılamasına müsaade edin. 

      Sayımız 4.000.000 (Dört Milyon), ancak ne yazık ki çok sayıda kabileye, dile ve inanca bölündük, farklı geleneklerimiz, çıkarlarımız, ittifaklarımız ve bölümlerimiz var. Ayrıca asla aynı amacı paylaşmadık, fakat benzer bir yönetime ve müşterek ikincil kurallara sahibiz. Savaş sırasında her bir kabile tarafından seçilen liderler bütün güçlere sahiptir ve bizim kıdemli prenslerimizle birlikte komşu hiç bir ülkede bile göremeyeceğiniz büyük bir otoriteyle her bir alanı kendi geleneklerimize göre yönetir. Ancak bir liderimiz olmadığından bütün doğu alanının kontrolünü sağlamak için yabancı bir lider seçtik. Böylece Kırım Hanlarının hâkimiyetini gönüllü olarak kabul ettik sonra doğal olarak Constantinople (İstanbul) Sultan’ı bizim ruhani liderimiz oldu.

      Rusya topraklarımızın bir kısmını  ele geçirdikten ve sonra her yerde hâkimiyet sağladıktan sonra, bizim statümüzü köle haline çevirmeye çalıştı, bizi ordusuna alarak kendi zenginliğini arttırmamız için terimizi ve kanımızı döker hale getirdi.  Kendi vatandaşlarımız Rusya namına savaşmaya zorlandı ve hemcins dindaşlarımızı bile daha çok insanı Rusya’nın köleleri haline getirmeye zorladı. Bu yüzden aramızdaki nefret büyüdü ve kan dökme durmayacak, diğer türlü uzun sure önce Muscovit liderlerin hâkimiyetine girmiş olurduk.

      Hayati yaşam kanallarımızı keserek, ticaretimizi engelleyerek evimizden kalan son şeyleri terk ettirerek ve kiraladıkları suikastçılarla öncümüz olan liderlerimize suikastlar düzenleyerek bizi lidersiz bırakarak Rusya’nın ülkemizi nasıl dört bir taraftan sardığını, içinde vahşet ve tecavüz yeminlerinin ve vaatlerinin bulunduğu uzun ve acıklı bir hikâye anlatabilirdim. Kabilelerin ve köylerin tamamını nasıl yok ettiklerini, hain Türk ajanlarına rüşvet vererek bizi nasıl bir yoksulluğa mahkûm ettiklerini, salık verdikleri korku yüzünden bütün dünyadan nasıl bir nefret ve öfke duymamıza neden olduğunu ki bu durum Avrupa’nın Hıristiyan ulusları gözü önünde yalanlarıyla bize utanç veriyor.

      Rusların bayrakları altında kullanmak üzere topladıkları yüz binlerce askeri sağlayan bütün kabileleri yitirdik. Fakat sonunda Rusya’dan nefret eden bir vücut olarak bir araya geldik. Halkımızdan 200 000 kadarı sadece bu uzun savaşı sürdürmek için tabi oldu ve kalanların hiç biri Rusya’ya gönüllü olarak hizmet etmedi. Çok sayıda çocuk kaçırıldı ve soyluların çok sayıda çocuğu kaçırıldı fakat buldukları ilk fırsatta kaçırılan çocuklar halklarına geri döndü. Aramızda imparatorun nezaket ve saygısının zevkini tatmış olanlarda var, onlar buna karşılık tehlike içindeki ana vatanlarının çıkarlarını seçtiler.

      Aramızda onların ülkelerinin “medeniyeti”ne karşılık bizim “barbarlığımızı” tercih eden binlerce Rus kökenli var. Rusya topraklarımıza kaleler inşaa etti, fakat ateşli silahlarının menzili ötesine ulaşacak yerlerde güvenliği sağlayamadı; Yakınlarda 50.000 Rus bizi işgal etti ve onlar bizim tarafımızdan yenilgiye uğratıldı.

      Bu ülke sözlerle değil sadece silahla ele geçirilebilir. Eğer Rusya bizim ülkemizi ele geçirirse, bu silahla olmayabilir, bizim iletişimimize baskı kurarak ve Türkiye ve Persia’yı kullanarak, bizim topraklarımız zaten onlara ait olduklarını öne sürerek, Ruslar bizim ülkemizi ele geçirebilir. Kıyılarımızı kuşatarak sadece gemilerimizi yok ederek değil, ayrıca kıyılarımıza demirleyen dost gemilerden tuz, barut ve gerekli olan diğer hayati ürünleri almamızı engelleyerek olabilir ki umutlarımızı kırmalarından bahsetmiyorum bile.

      Bütün bu olumsuzluklara rağmen bizler bağımsız bir milletiz, savaşıyoruz ve kazanacağız. Avrupa’ya bizi kendisinin kölesi gibi gösteren ve haritalarda ülkemizi kendi topraklarıymış gibi gösteren İmparatorun temsilcisinin, yakınlarda Çerkeslerle görüşmelere başlaması direnişimizi durduramadı, esir aldığımız 20000 kişiyi bir tutsak değişiminin ayarlanması karşısında mübadele ettik.”


***

"Çerkesya Gönül Yaram" Adlı Kitabın Anlatımından…

      13 Haziran 1861’de Soçi yakınında Psaho ırmağı üzerinde bir araya gelen Vubıh, Abadzeh ve Şapsuğ delegeler merkezi bir yönetim oluşturdular. Yüksek Özgür Meclis adı verilen bu yönetimin 15 üyesi vardı ve birlik kararı alan dağlıların arazileri 12 nahiyeye bölünmüştü. Her nahiyede müftünün yönettiği mahkeme ve kadı makamı bulunuyordu. Nahiyeler ise her biri 100 haneden ibaret muhtarlık benzeri birimlerden oluşuyordu. Bunları yöneten ve seçimle gelen Reisler, askeri yükümlülüğün yerine getirilmesi ve ülke savunma fonuna vergi ödenmesi konusularında kontrol ve uygulama yetkisine sahiptiler. Meclis İstanbul'da kurulmuş Çerkes Cemiyeti (Çerkesya'ya Yardım Cemiyeti) ile irtibat halinde çalışıyordu.

      Meclisin merkezi Psaho boyundaki bir binada bulunuyordu ve bu binanın inşaatında Abaza, Ahçıpsou, Aibga ve kıyıdaki Sadz Cigetler bile yer almıştı. Bu bina 19 Haziran 1862 de Kutayis Askeri Valisi General Kolyubaki'nin komutasındaki çıkarma birlikleri tarafından ateşe verilmiş ve yakılmıştı.

      Hacı  Grandük Berzeg Meclisin hazırladığı  Çerkes Aşiretleri Birliği Muhtırasını  2. Aleksandera sunmuştu. Bu tarihi belgenin bir kısmını  okurların dikkatine sunuyoruz:

      „...bu topraklar bizimdir ve bize ecdadımızdan miras kalmıştır, bu toprakları elimizde tutmaya kararlı olduğumuz için savaşıyoruz ve aramızda uzun süredir devam eden düşmanlığın nedeni budur.

      Biz yeni bir devlet yapısı oluşturduk ve ülkemizi adaletli bir şekilde ciddiyetle yönetmeye kararlıyız, kimseye karşı haksızlık yapmayı düşünmüyoruz.

      Böylesine iyi niyetli bir halk sizinki gibi kudretli bir devletde sempati uyandırmalıdır. Bu suçsuz halkı yok etmek size onur ve itibar kazandırmaz.

      Siz bazı şartlar dahilinde bağımsızlık isteyen halklara sempatiyle yaklaştınız, neden halkımıza aynı şekilde yaklaşmıyorsunuz?

      Ülkemizi iyi yönetmek için çıkardığımız yasaları uygulamak için azami gayret gösteriyoruz. Soydaşlarımıza adalet sağlamak, onların huzur ve asayişini sağlamak, onların yaşam hakkını savunmak istiyoruz. Ülkemize yerleşmiş yabancıların can ve mal güvenliğini sağlamayı da görev biliriz.

      Sizinki gibi kudretli ve büyük bir devletin hedefi nedir, bizim küçük halkımızı  yok etmek mi yoksa reformlarımızı  gerçekleştirmeye yardımcı olmak mı? Meselemizi bütün büyük devletlere beyan etmeyi kararlaştırdık ve sizin devletiniz de bunlardan biridir, gerçek amaç ve niyetlerimizi açıkça dikkatinize sunuyoruz.

      Bize adil davranın, ülkemizi ve mülkümüzü  yok etmeyin, camilerimize dokunmayın, kan dökmeyin ve sebepsiz yere katil olmayın. Büyük devlet için gereksiz yere insan yaşamına tecavüz etmek rezilliktir.

      Bu haksız savaş sırasında çaresiz kadın ve çocukların esir alınması hak, adalet ve insanlık açısından bir cinayettir.

      Siz bütün dünyayı kandırmaya çalışıyorsunuz, yalanlarla kamuoyu oluşturuyorsunuz, bizi barbar ve vahşi bir halk olarak tanıtmak gafleti içindesiniz, yaptığınız haksız savaşı böylece haklı göstermek istiyorsunuz, oysa bizler de sizin gibi insan denen varlıklarız.

      Kanımızı dökmekten vaz geçin, çünkü ülkemizi sonuna kadar savunmaya kararlıyız...“

      Halen aslı Adigey Cumhuriyeti Milli müzesinde muhafaza edilen bu belge gerçekten ilginç hususlar içermektedir. Dağlılar, bu belgede Rusya'nın neden Yunanistan'ın bağımsızlığına destek verdiğini ama Çerkesya'ya bu hakkı tanımadıklarını soruyorlar...
Bu haber toplam 3889 defa okundu.


Bu habere yorum eklenmemiştir. İlk yorumu siz ekleyin.
Sitemizin hiçbir vakıf, dernek vs. ile ilgisi yoktur. Sitede yayınlanan tüm materyallerin her hakkı saklıdır. Sitemizde yayınlanan yazı ve yorumların sorumluluğu tamamen yazarına aittir.
Siteden kaynak gösterilmeden yazı kopyalanamaz.
Copyright © Cherkessia.Net 2009 İletişim: info@cherkessia.net