Karakter boyutu : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
Yolun Neresindeyiz?
24 Temmuz 2010 Cumartesi Saat 10:16

Cherkessia.net olarak “bugüne kadar yapılanlar yeterli değil” deyip “ne yapmalı?” sorusunu önümüze koyduğumuzda genel olarak şunları tespit etmiştik:

                1)  Çerkes ( Adıge ) halkı anavatanda ve diasporada yurtsever bir karakter kazanmalı, diğer Kuzey Kafkasya Halklarından ayrı, bağımsız ve kendi öz örgütlenmesini yaratmalıdır.

                2)  Tarihi topraklarda ( Çerkesya ) uluslaşma perspektifi olmalı, ulusal bilinç geliştirilmelidir.

                3)  Bu anlamda Anavatana Dönüş uluslaşmamız için stratejik öneme sahiptir.

                4)  Özellikle soykırım ve sürgünün tanınması için uluslararası kamuoyuna açılmalı, ittifaklar aranmalı; ama dış güçlerin müdahalesine, bizi manipule etmelerine izin verilmemelidir.

                5)  Demokratik mücadele yöntemlerinden sapılmamalı, şiddet reddedilmelidir.

                6)  “Bu tarih bizimdir” demeli, bugüne kadarki politik ve kurumsal mirası sahiplenmeli; ama bunları dönüştürmeli, geliştirmeli, gelecek vizyonumuza uygun olarak yeniden örgütlemeli ve örgütlerimizde, söylemlerimizde, mücadele sürecinde kullanacağımız bütün motiflerde ve dilde giderek daha çok Çerkesleşmeliydik.

                Bu 6 ilke başlangıç olarak, diyelim ki, “Amentümuz” ve Cherkessia.net de bunları isteyenlerin bir platformu olmalıydı.

                Evet, Cherkessia.net bir platform olmalıydı, ama şimdiye kadarki politikalarımızı ve kurumlarımızı beğenmeyen, şu veya bu nedenle hoşnutsuz veya “muhalif” insanları bir araya getirmek değildi/r amacı. Doğruları ve sınırları olmaydı; asgari müştereklerde anlaşanları veya bunlara karşı olmayanları kucaklamalı, hep birlikte geliştirmeyi ve ete kemiğe büründürmeyi hedeflemeliydi.

                Bu ve sahiplendiğimiz miras hem herkese açık olmamız gerektiği hem de herkesi kucaklayamayacağımız anlamına geliyordu. “O eskiden şöyle diyordu” veya “bucuydu” gibi önyargılarımız olmamalı; kimseyi birlikte çalıştığı insanlara veya kurumlara bakarak tasnif etmemeli; ulusal sorunumuza birlikte ve “Çerkesya” eksenli arayış içerisinde olmalı, mücadeleye yeni bir nefes ve ivme katmak isteyen herkes bu platformda yeralabilmeliydi, ama ilkelerimiz ve iskeletimiz de olmalıydı; her gelen bizi kendi doğrularına göre istediği gibi yönlendirememeliydi.

                Yani bıçak sırtında yürüyecektik!

                Misyonumuz: Çerkes (Adıge) Halkının ulusal-siyasi örgütlenmesini yaratmak veya en azından gelecek kuşaklara bunu yaratabilecekleri bir zemin; bir politik miras bırakmaktı. Çünkü bugüne kadarki politikalarımızın ve kurumlarımızın içerisinden, ne kadar olumlu çalışmalar da yapmış/yapıyor olsalar da, Çerkes (Adıge) halkının ulusal örgütlenmesi çıkamazdı.

                “Çerkesya Yurtseverleri”, “Çerkesler Adıgelerdir” derler. “Çerkes”in sınırlarını bütün Kuzey Kafkasya Halklarını kapsayacak kadar genişletmez, “Adıge-Abhaz” veya “Adıge-Abhaz-Oset” halklarını “Çerkes” şemsiyesi altında toplamaya çalışmazlar. Çerkes Ulusal Sorunu dediklerinde anlattıkları Adıge Ulusal Sorunu’dur. Çerkesler Kuzey Kafkasya Halklarından biridir, bu halklar arasında yardımlaşma ve dayanışma olmalıdır; hatta mümkünse veya olduğu zaman ortak örgütlenmeler de gündeme gelmelidir; ama bizim önceliğimiz “Çerkes (Adıge) Ulusal Sorunu” ve “Örgütlenmesi”dir.

                “Çerkesya Yurtseverleri”, varolan statükolar içerisinde bir arayışın yeterli olamayacağını düşünür, Çerkes Ulusal Sorunu’nun diasporada ve anavatanda Çerkesleşerek, Çerkesya’da uluslaşarak; demokratik mücadele yöntemleriyle ve RF sınırları içerisinde veya RF’nun demokratikleşmesiyle çözülebileceğine, bunun için gerçekçi, kararlı ve cesur bir politik çizginin yaratılması gerektiğine inanırlar.

                “Çerkesya Yurtseverleri”, her türden işbirlikçi, teslimiyetçi çizgiyi de; maceracı, silahlı yöntemi de reddeder; Çerkes halkının sorunlarının çoğunun uluslararası yasalara ve RF Anayasasına göre: demokratik bir RF’nda çözülebileceğine inanırlar. Demokratik, laik ve dünyaya entegre olan bir Çerkesya için barışçıl ve demokratik bir mücadele verilmesi gerektiğini düşünürler.

                Bu yolda hem herkes “Çerkesyalı” veya “yoldaşımız” olabilir ve çözüm arayışlarımıza katkıda bulunabilir, hem de olamazdı. Ve “Çerkesya Hareketi” ne mevlananın tekkesi veya “hoşnutsuzlar koalisyonu” ne de her yeni arayışın adresi olmalıydı. Çünkü bizi biraraya getiren bir şeylere veya birilerine karşı olmak değildi.

                “Anavatana Dönüş”ü savunduğumuz için bizi kendi “Dönüş çizgileri”ne çekmek isteyenler veya RF’nu eleştirdiğimiz için bizden RF düşmanı bir tavır geliştirmemizi bekleyenler olabilirdi. Uluslararası ilişkilere önem verdiğimiz, sorunun çözümüne katkıda bulunabilecek herkesle birlikte çalışabileceğimizi söylediğimiz için bizi “onun bunun kucağına oturtabileceklerini düşünenler” de...

                Aynı şekilde “Adıge-Abhaz” veya “herkes Çerkes” diyen; bilmem neyin özlemini kuran ve Çerkesya platformunu kendi politikalarına angaje etmeye çalışanlar. Bunlar elbetteki doğrularımıza destek verebilirler, bizim de onların doğrularına destek verdiğimiz gibi. Veya zaman zaman ortaklık arayışında bulunabiliriz, güç-eylem birliği yapabilirız; ama bizi kendilerine benzetmeye çalışmamalı, bizde kendi özlemlerine yanıt aramamalı veya bize kendi çizgilerini hakim kılma hayali kurmamalıydılar.

                Hayal-i sükut’a uğrarlardı!

                Şimdiye kadarki maddi ve manevi birikimi sahiplenip eleştirel bir bakış açısı ile bu mirastan sağlıklı bir ulusal çizgi çıkartabilmek kolay olmayacaktı. Biz de hem “önyargısız herkese açık”, hem de herkesle “ideolojik çatışmaya hazır” olabilmeliydik.

                Yola çıkarken tüm bunların farkındaydık ve süreç aşağı yukarı öngördüğümüz çerçevede gelişiyor. Gelecekte ne olur bilemiyoruz, ama henüz büyük sürprizlerle karşılaşmadık. Hatta ulaşmak istediğimiz hedeflerin çoğuna ulaştığımızı; bu nedenle “başarılı” olduğumuzu da söyleyebiliriz. 

                Geçen altı ay boyunca yukarıda aktardığımız ilkelerimizi: Çerkes halkının artık kendisi olması, kendi politikalarını yapması ve bunun örgütlülüklerini yaratması gerektiğini anlattık; ajite ettik. Hep şunu söyledik:

                “Bir halk olmamızın önündeki en büyük engel yine biziz ve eğer kendi kaderini kendisi tayin eden bir halk olmak istiyorsak, önce ‘biz’i tanımlamalı, ‘biz’ olmaktan korkmamalı ve bu ‘biz’i örgütlemeliyiz”.

                Bu konu çok önemliydi, çünkü biz Çerkesler politik, sosyal ve kültürel olduğu gibi; kimlik olarak da hep biryerlere entegre edilmiştik. Birilerinin “alt”ı ya da “parçası” olarak tanımlanıyor; altı da üstü de aynı ve kendisi için bir halk olmamıza izin verilmiyordu. Bu nedenle dünyada “kendi siyasi kurumları” olmayan belki de tek halk bizdik/biziz. Kendi kurumları olmayan bir halkın kendi politikalarını yapabilmesi ise mümkün değildi!

                Bu nedenledir ki biz Çerkesler şimdiye kadar hep başkalarına hizmet ettik, kullanıldık. Kimileri bunu övünerek anlatır, “biz birlikte yaşadığımız halklara ve içinde yaşadığımız ülkeye hep sadık olduk” der; ama bu “sadakat”ın sonucunun kendisi için bir halk olamamak ve asimilasyon olduğunu görmezler.

                Evet, sağcısıyla solcusuyla insanlarımız şimdiye kadar kaderimizi başkalarının kaderine bağlı bir şekilde formule etmiş; kendilerini Türkiye’nin hangi siyasi yapı veya örgütüne yakın hissetmişlerse, Çerkes ulusal sorununu da bu siyasi yapının perspektifiyle çözmeye çalışmışlar ve sonuç yüzde yüz başarısızlık olduğu halde; hala nerede hata yaptık diye düşünmüyor, halkımıza eski masalları anlatmaya devam ediyorlardı.

                Biz bunu kırmayı başardık ve yıllar sonra belki de ilk kez bu kadar uzun süre: aylarca diaspora Çerkesleri kendi sorunlarını tartıştı. Türkiyeli veya Kuzey Kafkasyalı olarak değil, Çerkes halkı olarak düşünmenin önü açıldı ve halkımızın kendine güven duygusu gelişti.

                21 Mayıs önemli bir dönemeçti. Yalnız konuşmayı, yazmayı ve söylemeyi değil; politika yapmayı denedik bu süreçte. Bir kampanya yürüttük. Tüm diasporayı ”Taksim mi Kefken mi” diye tartıştırdık. Yani gündemi belirledik. Gücümüzü üçe, beşe, ona katladık.

                Dünyanın hiçbir yerinde ve hiçbir eyleminde bu kadar çok Çerkes bayrağı dalgalanmamıştı. Ve 21 Mayıs’ta Çerkesler uzun zaman sonra bir kez daha “biz” duygusunu tattı.

                Bir politbilimci arkadaşın sözleriyle: “ Çerkes Ulusal Mücadelesi, dünyanın en hızlı gelişen ‘milliyetçi hareketi’dir. Bütün dünyanın gözleri üzerinizde, sizleri izliyorlar”. 

                Bu, ideolojik bir zafer; ve bu zaferin sahipleri de Çerkesya Yurtseverleri’dir.

                Artık şunu biliyoruz: Bu halk ölmedi; korkak değil, uyuşuk değil, vurdumduymaz hiç değil. Eksik olan doğru bir önderlik ve bu doğru önderlik etrafında bütünleşme yeteneğidir.

                Şimdi önümüzde yeni bir süreç var, yeni görevler bizleri bekliyor ve asıl iş bundan sonra başlıyor: “Kurumsal önderliği yaratmalı” ve bu önderlik etrafında bütünleşmeli; yani hızla siyasallaşmalıyız!

                Bu, bilinçli, iradi ve çoğu zaman kendi kendimizle mücadele etmek zorunda kalacağımız ve yine çoğu zaman tüm kalbimizle inanmasak da “söylenmesi gerekenleri” söyleyeceğimiz bir süreçtir. ”En doğrusunu ben bilirim”ci tavırları ve eğilimleri ezmemiz gereken; disiplini, denetimi, demokratik karar alma ve istediğimiz kararlar alınmasa da bunlara uyma alışkanlıklarını geliştireceğimiz bir süreç.

                Büyümek zorundayız. Büyümek için de demokratik kurumları yaratmak. “Küçük olsun, benim olsun” anlayışı bizi bir yere götürmez. Böyle küçük, hatta mini minnacık “örgütler”de belki istediğimizi, istediğimiz zaman yaparız; ama büyüyemeyiz, güç olamayız.

                Şunu unutmamalıyız, biz “eski”nin kalıntılarıyız ve içimizdeki “eski” bizi hep geriye çekmek isteyecektir. Bununla mücadele etmeli, “içimizdeki maymunu yenmeli” ve geleceği örgütlemeliyiz. Geleceğimizin temsilcileri gençleri eğitmeli; önlerini açmalıyız. Onlara bırakacağımız en büyük miras bu olacaktır.

                Anavatanda Elot.ru iki hafta önce Şapsığ, Kabardey veya Adıgey gibi halkımızı bölme amaçlı isimleri yazılarında yazmama; bunları, geçtikleri her yerde “Çerkes” ile değiştirme kararı aldı. Kimilerine göre “uç” bir karardır bu, ama doğrudur. Çünkü ulus öncesi kimliklerle eğer bilinçli bir şekilde mücadele etmezsek, bunları yenemeyiz; uluslaşma yönünde yeterince hızlı adımlar atamayız.

                Bizler de hedeflerimize uygun bilinçli adımlar atabilmeliyiz.

                Birşeylerin yolunda gitmediğini hissettiğimiz, arayış içerisinde olduğumuz yıllarda el yordamıyla, biraz da duygusal ve tepkisel, “kendi” doğrularımızı bulmuş, kendi kavramlarımızı yaratmış olabiliriz. Bunların hepsi iyiniyetlidir. Ama tarihin akışı bizi artık daha bilinçli düşünmeye ve tavır almaya zorluyor.

                “Ben Çerkes değilim arkadaş, Adıgeyim” veya “Adıgeya”, “Adığağe” gibi söylemlerin nedenleri anlaşılabilir; ama bunlar sorunu çözmez, bizi tüm dünyada birlik olmaya ve uluslaşmaya götürmez.  

                Kendisini Çerkesya Yurtseverlerinin söylemlerine yakın hissedenler, artık kendilerini “Çerkes”, “Çerkesyalı” ve “Çerkesya Yurtseveri”diye tanımlamalı; bu kimliği yaygınlaştırmalılar. Aynı veya benzer şeyleri farklı farklı, “kendi kavramlarımızla” anlatmaya son vermeliyiz. Söylemde, ajitasyon ve propaganda da birliği sağlamalıyız.

                Elbette insan kendi bulduğu (!) bir doğruyu terketmekte veya alışmadığı bir şeyi kullanmakta önce zorlanır. Ama herkesin kendi doğrusunun olduğu bir yerde de birlik olmaz. Kendimizle savaşmalı, demokratik çalışma alışkanlıklarını geliştirmeliyiz.

                Kendini kanıtlamış bir önderliğin varlığı durumunda elbetteki bu daha kolay olurdu. Ama bizim gibi bu önderliği yaratma aşamasında olanların işi zordur. Biz daha iradi olarak demokratik çalışma yöntemlerini geliştirmeye çalışmalıyız. Dediğim olmazsa küserim, giderim diyen; kendini ve doğrularını dayatan insanlarla fazla yol alamayız. Amip gibi çoğalan, çoğaldıkça küçülen bir çizgi bize sadece zarar verir. 

                Çerkesya Yurtseverleri böyle “kıymeti kendinden menkul”, sosyalleşmek için sorunlarımızı diline dolamış; ama örgütlü çalışmadan uzak duranlara, bir iki doğrusu ile sanal veya reel dünyada ona buna laf yetiştirmeye çalışan, ama somut bir iş yapmayıp ne kendisini ne de başkasını örgütleme derdi olmayanlara veya “eski” olduğu, biraz da ağzı laf yaptığı için gençleri ve yeni her düşünceyi ezmeye çalışanlara itibar etmemeli; bunların karşısında eğilip bükülmemeliler.

                Elbette her zaman ve her konuda bu laf cambazlarına laf yetiştiremeyebiliriz, ama bunları aşmanın yolu da kollektif bir çalışmadan; bunlara “Çerkesya Yurtseverleri” olarak cevap vermekten geçmektedir.

                İşte politik birikimleri yetmediği, kendilerini savunacak hiçbirşeyleri kalmadığı için “onun şeyi, bunun neyi” diyerek ahlaksızlaşıyor, sözde bizleri eleştiriyor; ama Adıgeliğe de ne kadar yabancı olduklarını gösteriyorlar. Ajanları, işbirlikçileri “yatak odalarımıza” kadar sokmuş; hatta “ne var bunda?” diyebilmişlerdi, şimdi de onlardan öğrendikleri yöntemleri kullanıyorlar.

                Kollektif çalışmanın adımlarını mutlaka atmalı, Çerkes halkının siyasallaşmasının önünü açmalıyız. Biz Çerkesya Yurtseverlerinin diğer tüm gruplarla, gidişattan memnun olmayıp da arayış içerisinde olanlarla karşılaştırıldığında büyük bir avantajımız var: Kimse bize bir kulp takamaz.   

                Kim olduğumuz, ne istediğimiz belli. Herşeyi açık açık yazıyor, tartışıyoruz. Şimdi bu avantajı “güce” dönüştürmeliyiz.

                Bu konuda kurumlarımızda çalışsın çalışmasın her insanımıza büyük sorumluluklar düşüyor. Düşüncelerimizi paylaşan insanları bulmalı, onlarla kurumlarımızda, köylerimizde veya kasabalarımızda  “Çerkesya Yurtseverleri” grupları kurmalı, bu grupları yaygınlaştırmalılar. Her grup, bir “eğitim birimi”ne dönüşmeli; bugüne kadar tartışmaya açtığımız konuları yeniden kendi aralarında gözden geçirmeli; bunları bilince çıkarmalıdır. Bu konuda kimse birilerinin bize öncülük yapmasını beklememeli; her yurtsever inisiyatif alabilmelidir. “Ben varsam örgüt de vardır” diyebilen ve “tek başına ama örgüt gibi” düşünebilen insanlar olmalıyız.

                Kurumlarımızdan kesinlikle çıkmamalı, onları dönüştürmeye çalışmalıyız. Yapılan her yanlışın karşısına dikilebilmeli, “biz Çerkesya Yurtseveleri olarak...” diye cesurca ve açıkça eleştirilerimizi dile getirebilmeli; tüm Çerkes toplumunu bu tartışma sürecinin içerisine çekebilmeliyiz.

                Bu konuda yapılabilecek en büyük yanlışlardan biri, politik kimliği saklayıp; önce insanlarla “iyi ilişkiler kurmak, onlara kendini sevdirmek! sonra onlara bir şeyler anlatmak” olacaktır. Kimlik, başka hiçbirşey söylemeye gerek bıraktırmayacak, ilişkileri politikleştirecek bir güçtür. Bu gücü mutlaka kullanmalı, bundan rahatsız olanların karşısında dik durabilmeliyiz.

                İnegöl Çerkes Adıge Kültür Derneği güzel bir örnektir. Şimdi bu arkadaşlarımızı diğerleri izlemeli; Adana, Bursa, Samsun,Kayseri veya Reyhanlı... Çerkes (Adıge) Kültür Dernekleri kurulmalıdır.

                Keza, gücümüzün yettiği yerlerde “Çerkesya Yurtseverleri” olarak yaşadığımız bölgenin yapısına uygun etkinlikler düzenlemeli, “Çerkesya Yurtseverleri Ne İstiyor” tartışma platformları yaratmalıyız. Piknikler bu iş için iyi bir vesile olabilir.

                “Ben konulara fazla hakim değilim” veya “ne anlatabilirim ki?” gibi kaygılarımız olmamalıdır. Sayfalarımızda yazdıklarımızı tartışmak bile önemli bir başlangıç olabilir; ama biz her konuda her insanımıza yardımcı olmaya da hazırız.

                Bu nedenle “Cherkessia.net”, altında toplandığımız çatımız ve “adresimiz” olmalıdır. Hepimizin kendisini ifade edebildiği, tartışabildiği, düşünce alışverişi yapabildiği bir adres. Yaşadığımız yerlerdeki her etkinliği, fotoğrafları ile birlkte haberleştirip, mümkünse kendi yorumlarımızı da yaparak sitemize yollamalıyız.

                Artık her üç kişiyi biraraya getirenin ayrı bir internet sitesi kurduğu veya Facebooklarda toplaştığı devre kapanmalı; toplanmalı, sorunlarımızı Cherkessia.net’te tartışmalıyız. Her dernek veya grup “Serbest Kürsü” de kendisine ait sayfalarda yine kendileriyle ilgili konuları işlemeli, aramızda bir iletişim veya “örümcek ağı” kurulmalıdır. Bu ağ sayesinde birbirimizle tanışacak, hangi sorunlarla boğuştuğumuzu görecek, birbirimizden öğrenecek ve birbirimizi geliştireceğiz.

                Yazı çizilerimizi, tartışmalarımızı “teorik gevezelik” yapmaktan çıkarmalı; daha somuta, yaşadığımız bölgelerin günlük ilişkilerine, komşularımızın veya birlikte aynı sıraları paylaştığımız başka öğrencilerin yaşamlarına girmeliyiz. Köyümüzde bir toplantıyı düzenlerken veya herhangi bir insanımıza derdimizi anlatırken karşılaştığımız sorunlar, pratik deneylerimiz hepimiz için önemlidir. Artık bunları tartışmalı ve tartıştırmalı; sitemizin “Serbest Kürsü”sünde ve mesela “Eskişehir Çerkesya Yurtseverleri” sayfalarında böyle somut, eğitici-öğretici konuları işleyerek öğrenme ve öğretme sürecini başlatmalıyız.

                Çerkes Halkının tarihi ve geleceği için hayati öneme sahip günleri örgütlenmeye de şimdiden başlamalı; “Anadil Günü”, “Bayrak Günü”, “21 Mayıs Çerkes Soykırım ve Sürgünü”, “13 Haziran Çerkesya’nın Bağımsızlık Günü” veya “Anavatana Dönüş Günü” bu sene güçlü etkinliklerle toplumumuzun gündemine girebilmelidir. Bayraktır, afiştir, pankarttır...bunları son güne bırakmamalı, şimdiden plan program yapmalıyız.

                Siyayallaşma budur. Yani, siyasallaşma sosyal ve külterel faaliyetleri askıya almak değil; bu faaliyetlere siyasi içerik ve anlam kazandırmaktır. Herhangi bir satranç turnuvası değil de, Çerkesyalılar Satranç Turnuvası düzenlemek; piknik alanına “Yaşasın Çerkesya” pankartını asmak; tarihimizin önemli günlerini sosyal kültürel faaliyetlerle, günün anlam ve önemine uygun yöntemlerle hatırlamak ve hatırlatmaktır. 

                Çerkesler artık birlik olmalı ve söylemlerimizi gelecekte ete kemiğe büründürmenin altyapısını hazırlamalıyız. Belli bir olgunluğa ulaştığımızda atacağımız ilk adım, diaspora Çerkeslerinin politik örgütlenmesinin köşe taşları üzerinde konuşup tartışacağımız, kararlar alıp işbölümü yapacağımız “Çerkesya Yurtseverleri Konferansı”nı örgütlemek olacaktır.

                “Herşey Birliğimiz, Uluslaşmamız ve Geleceğimiz İçin” yazılarımızda uluslaşmanın üç önemli ayağından biri “siyasi katılım”dır demiştik. Bu nedenle biz Çerkeya Yurtseverleri insanlarımızın yaşadığı en küçük yerleşim birimini ve her insanımızı politika yapma mekanizmasının içerisine çekmek istiyoruz. Tek tek her insanımız geleceğimizle ilgili karar alma mekanizmalarına katılabilmeli ve kendini ifade edebilmelidir.

                Bu yolda ilerlemenin önündeki en büyük engel yine kendimiziz. Bunu aşmak için öncelikle iç hesaplaşmamızı yapmalıyız, ama bu arada bize yapılan eleştirilere karşı da dik durmalı, içi boş söylemlerinden etkilenmemeliyiz.

                Bugün için ağızlarına doladıkları “demokrasi”dir, “milliyetçilik”tir. Bize karşı ideolojik mücadelelerini bu eksende kurguladılar.

                Bugüne kadar kurumlarımızda demokrasinin “d”sini işletmeyen, farklı düşüncelere yer vermeyen, hatta derneklerimizden tasfiye edenler; farklı düşünenlerle birlikte tek bir iş dahi örgütlemeyen, kapalı kapılar ardında kararlar alıp uygulayan; hiçbir konuda halkımıza bir şey danışmamış olanlar şimdi halkımızın demokratik gelenekleriyle de örtüşen bu söylem ile bizim “milliyetçi”, kendilerinin de “demokratik” olduklarını iddaa ediyor, kafa karıştırmaya çalışıyor, demogoji yapıyorlar. Millet ve milliyetçilik başlığı altında faşizmi veya şövenizmi anlatıp ona buna milliyetçi diyor, ama kendileri “ulusal” platformlar kuruyorlar. Ne farkı var “millet” ile “ulus”un? 

                Millet ve bir coğrafya izerinde yaşayan ulus eksenli her örgütlenme “milliyetçi” dir; ama anti demokratik olmak zorunda değildir. Hatta ezilen ulus ve halkların “milliyetçi” örgütlenmeleri demokrasinin kendisidir, en demokratik olanlarıdır. Ve yıllarca, yüzyıllarca baskı ve zulüm altında yaşamış; kimlikleri, dilleri, kültürleri inkar edilmiş bir halkın kendini korumak ve varlığını devam ettirmek için kuracağı örgütlenmelerin diğerlerinden daha duyarlı ve demokratik olmaları kaçınılmazdır. Çünkü ırkçılığın, şövenizmin ne demek olduğunu en iyi onlar bilirler ve uzun mücadele yıllarında gelişen iç dinamikleri onları anti demokratik uygulamalara karşı herkesten daha duyarlı kılar.

                Ezen ve ezilen ulus ayrımını yapmayanların; bunların “milliyetçilikleri” arasındaki niteliksel farkı görebilmeleri de mümkün değildir. Halbuki hakim veya ezen ulus milliyetçiliği, başkalarının varlığını inkar, asimilasyon ve baskı-terör: kısaca şövenizm demek iken; ezilen ulusun milliyetçiliği baskı ve teröre direniş, kimlik mücadelesi, insan hakları ve demokrasi demektir. Uzun ve çoğu zaman acı mücadele yılları ezilen uluslarda derin izler bırakır, demokrasi bilincini geliştirir.

                Kimi iyi niyetli insanlarımız “üzerinde yaşanılan coğrafyada sorunların topyekün çözümü”nü ve bunun için de “en geniş cephe”nin birlikte örgütlenmesini savunuyor; millet eksenli örgütlenmeleri bu geniş cephenin ve güçlerin bölünmesi gibi algılıyorlar.

                Ama ezilen ulusları kendi milli örgütlenmelerini yaratmaya iten binlerce neden vardır. En önemlisi, ulusal mücadele mutlaka toplumsal-ekonomik bir altüst oluşa neden olmayacağı için daha geniş bir destek-ittifak bulma şansına sahiptir. Uluslararası sistemin boşlukları ve emperyalistlerin kendi aralarındaki çelişkileri en umulmadık zamanlarda bile yeni “fırsat”ların çıkmasına neden olabilir.

                Keza “ortak” örgütlenmelerde milli kimliklerin korunması veya geliştirilmesi pratik olarak mümkün değildir. Bu örgütlere hakim ulusun dili, dini, kültürü, perspektifi hakim olur. Ama ezilen ve asimile olan bir halkın dilini, kültürünü yaşatma görevini bilinmeyen bir tarihe erteleme lüksü yoktur. Daha da önemlisi bunları yaşatmak için vereceği mücadele ile potansiyelini açığa çıkarma ve mücadeleye katma şansı daha yüksektir.

                Biz Çerkes halkının kendi kimliği ekseninde örgütlenmesi gerektiğine inanıyoruz. Çünkü millet eksenli örgütlenme yönünde atılan daha ilk adımla birlikte “kimliği, dili, kültürü koruma” mücadelesi de başlamış olur. Yani milli örgütlenmelerde siyasi sistemi değiştirme, hak ve özgürlük mücadelesi ile milli kimliği, kültürü ve bilinci koruma ve geliştirme mücadelesi içiçe geçmiştir. Bu, ortak örgütlenmelerde mümkün değildir.

                Artı, demokrasi “güç ve iktidar”ın çıkar gruplarına güçleri oranında dağılması, bu grupların hak ve özgürlüklerinin tanınmasıdır. Bir yönetme biçimidir. Tek uluslu veya çok uluslu olmakla alakası yoktur. Ve dünyadaki savaşların, şövenizmin veya faşizmin sorumlusu da ulus veya ulus devlet değil; baskıcı-sömürücü devletler ve emperyalizmdir; emperyalistler arası çıkar çatışmalarıdır. Bu nedenledir ki, daha ortada ulus ve ulus devlet yokken savaşlar, katliamlar, baskı ve sömürü vardı.

                Bunlar bilindiği halde en kötü örnekleri insanlarımızın gözlerine sokarak bize “milliyetçi” ve ”anti demokratik” yaftasını yapıştırmak istemelerinin nedeni Çerkeslerin (Adıgelerin) siyasallaşmasından rahatsız olmalarıdır. Yıllarca halkımızı uyutmanın ve asimile etmenin aracı olan “Kuzey Kafkasya” söyleminin etkisini yitirmesi nedeniyle kurguladılar bunu.

                Bunlar bizleri yıldırmamalı. Çünkü Çerkes halkı, Çerkes milleti eksenli örgütlenip dünyanın en demokratik devletini bile kursa “milliyetçi” damgasını yiyecektir. Ama millet olmanın, dilimizi ve kültürümüzü korumanın başka yolu da yoktur. 

                Çerkesya hareketi için demokrasi, demokratik mücadele ve örgütlenme “olmazsa olmaz”dır. Gerek örgütlerimize ve gerekse toplumumuza demokratik ilişkileri yerleştirecek, yaşadığımız her yerde demokratik mücadelenin bir parçası olacağız. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

                Çünkü Çerkes Ulusal sorunu ancak demokrasi ile çözülebilir. Bunun bilincindeyiz. Ama bunun mücadelesini kendi örgütlülüklerimizle vereceğiz. Şimdi bir adım daha ileri gitmenin hazırlıklarını yapmalı; Çerkesya Yurtseverlerini örgütlemeliyiz.

Çerkesya Yurtseverleri - Cherkessia.net


Bu haber toplam 2688 defa okundu.


Bu habere yorum eklenmemiştir. İlk yorumu siz ekleyin.
Sitemizin hiçbir vakıf, dernek vs. ile ilgisi yoktur. Sitede yayınlanan tüm materyallerin her hakkı saklıdır. Sitemizde yayınlanan yazı ve yorumların sorumluluğu tamamen yazarına aittir.
Siteden kaynak gösterilmeden yazı kopyalanamaz.
Copyright © Cherkessia.Net 2009 İletişim: info@cherkessia.net