6-7 eylül hadiseleri sırasında İstanbul
I
Tarlabaşı Sakızağacı’nda
Otururdu Madam Panayota
Tanıdığımda ben seksen
Siz deyin doksan yaşlarındaydı
Birincisini de ikincisini de
Görmüştü dünya savaşlarının
Gerçi iki dünya savaşı arasına
Varlık vergisini sokuşturabilmeyi
Başarmıştı bizim İsmet bey…
II
Madam Panayota aksanlı ağzıyla
Güzel bir İstanbullu Rum Türkçesi
Konuşurdu ve fethederdi yürekleri
Zerafet süzülürdü dilinin pütürlerinden
Çoktan elayak çekmişti
Onun yaşındakiler
Oysa kış eldivenleri
Kürk mantosuyla
İnce ve zarif
Ağır adımlarla çıkardı
İstiklal caddesine...
III
Tüm çakallar
Bu yalnız kadının
Gözlerde büyüyerek patlatılmış
Servetinin peşindeydiler
Madam Panayota ise
Küçük bir emekli maaşıyla
Sahibi bulunduğu evinin
İlk iki kat kirası olan
Mütevazi paralarla
Sağlardı geçimini
Gününü ve makyajını
Tamam ederdi…
IV
Bin dokuz yüz elli beşte
Altı yedi eylül olaylarını
Yaşamış madam
Babasının İngiliz kumaşları
Sattığı dükkandan
Yağmalananlarmış
Arabaların ardında
Tünel’den Taksim’e değil
Elmadağ’a uzanan
Sonra altmış dört yılını yaşamış
Katlanmış acıları
Kardeşleri terketmiş o yıl
Doğdukları bu kenti
Yana yakıla ağlayarak
Binmişler limandan
Batıda uzak bilinmeyen ülkelere…
V
Biri diyordu biri
Kaldı Yunanistan’da
Selanik’te oralı
Türkler’in arasında
Karışmamış gittiği yerde
Türkçe konuştuğundan
“Türk tohumu” kalmış adı
Biri Selanik’ten Amerika’ya
Hiç bir iz bırakmadan göçmüş
Ve bir daha görülmemiş
Diğeriyse kadersiz
Bir Avusturalyalı delikanlıya
Kaptırmış gönlünü garip
Ondan da ne bir haber
Ne de mektup…
VI
Madam Panayota
Senden ne haber
Nasıl kaldın bir başına
Sencileyin buralarda
Yetmiş dört evlat dedi
Bıraktığı yerden başlayarak
Kıbrıs olaylarında da
Günah keçisi olarak
İstanbullu Rumlar seçildik
Sizde bir söz var ya
“Gücü gücü yetene”
O yılda tüm kuzenlerim
Ardından arkadaşlarım
Pılısını pırtısını toplayan
Dizildi gurbet yollarına
Ne yalnızlık ne acı bu denli
Sürgün yemek zehir gibi…
VII
Ya sen ya sen Madam Panayota
Sabırsız çocuk
Beklemek yok özünde
Sevmiştim Adanalı
Bir gözü karayı
Yıl bin dokuz yüz kırk
Düğünü yapmıştık Büyükada’da
Mehmet’ti adı onun
İmam nikahıydı ön koşulu
Ben de güzeldim can yakardım
Beyoğlu'nun tüm beyleri
İzimin üzerindeydi
Ama çaresiz sevmiştim
Bir müslümanı
Aya Nikola’da kıydırdık
Papaz nikahımızı...
VIII
Seviyordum evlat, ne diyeyim
Seviyordum, delicesine
Serserinin biriydi oysa o
Tam dört kez döl verdi
Ve sonra bir kumarertesinde
Kurşunlara doyurdu gövdesini
Tam dört çocuk vızıklıyordu çevremde
Ne yapaydım evlat
Bırakıpta gidemiydim
Koyveripte kaçamıydım onları…
IX
Büyüttüm hepsini
Güzel çocuklardı
Onların kaderi de kardeşlerimin
Kaderine benzedi
Uzak diyarlarda
Üçü Almanya’da gurbetçi
Biri Nizam plajında atladı başüstü
Balıklama
Ölümün kucağına…
X
Madam Panayota
Issız bir ada yalnızlığında
Aidiyetlerinin ve ötekiliğinin kurbanı
Her tür acımasızlığına yaşamın
Ve unutulmuşluğuna
İnsanlığın kıyısından
Son bir kaçamak bakış...
XI
Kaçanlar dünyalı olmaya
Yükseltirlerken kendilerini
Yitirdiler kimliklerini
Panayota ise halen anayurdunda
Yatıyor şimdi gülsüz bahçelerinde
Şişli’de ki maşatlıkta…