





Uzun zamandan bu yana, Çerkesler’in önemli bir kısmı, haklı olarak, Soçide 2014 yılında yapılacak olimpiyatlara karşı çıkmaktadırlar. Soçi ile ilgili tarihsel gerçekleri hemen hepimiz bilmekteyiz. Bu nedenle bu konu üzerinde durulmayacaktır.
İnsanların pek çoğunda, olimpiyatların, dünya barışına sunulan bir katkı olduğu şeklinde bir algı mevcuttur. Bu algı, Uluslararası Olimpiyat Komitesi ve bunu destekleyen ülkeler tarafından yaratılmıştır. Olimpiyat Tüzüğü’nün, “Olimpizmin Temel İlkeleri” başlığı altında 4. maddede “spor yapmanın bir insan hakkı olduğu” belirtilmektedir. 6. maddede ise : “ Bir ülke ya da ırk din siyasi görüş cinsiyet ya da buna benzer başkaca sebeplerle bir kişi hakkındaki ayrımcılığın herhangi bir biçimi Olimpik Hareket ile bağdaşmaz.” denmektedir.
Bu şekilde ilkeler benimseyen Uluslararası Olimpiyat Komitesi, Adolf Hitler’in ırkçı rejiminden haberdar olmasına rağmen olimpiyatları, 1936 yılında Berlin’de düzenlemekten geri kalmamıştır. Uluslararası Olimpiyat Komitesi, bu ırkçı rejimle, Yahudi sporcuların da müsabakalara katılmasına izin verileceği şeklinde bir garanti alma rezilliğini de hiç utanmadan gerçekleştirmişti. 1936 Berlin Olimpiyatlarına, ABD adına katılan ve 4 altın madalya kazanan zenci Jessie Owens’a, Adolf Hitler dayanamamış ve stadyumu terk etmişti, çünkü aryan ırk birinci olamamıştı. Uluslararası Olimpiyat Komitesi isimli oluşum ise, bu ırkçı tutumun en büyük müsebbibi idi. O dönemde Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin ırkçı bir komite olmadığına dair tek bir delil bile bulabilmak mümkün olmasa gerek. Hatta Uluslararası Olimpiyat Komitesi, ırkçı Nazi rejiminin, Yahudilerin ve zencilerin olimpiyatlara alınmayacağı şeklinde gazete haberleri ile kamuoyu yoklaması yapmasına dahi ses çıkartmamıştı. Nazi rejimi ise, boykot endişesi yüzünden, zencilerin ve Yahudilerin katılımını engellemekten vazgeçmişti. Alman İçişleri Bakanı, polis şeflerine şehri temizlemeleri için direktif göndermiş ve bunun üzerine Çingeneler bir toplama kampına tıkılmıştı. Bize, istenmeyen insanların belirli bölgelere alınmaması uygulamaları bir çok şey hatırlatmış olmalı. 1936 yılında Berlin’de düzenlenen Yaz Olimpiyat Oyunları, Nazi Almanyası’nın ırkçı fikirlerine rağmen, geniş bir boykot olmaksızın gerçekleşmişti.
Bugünlerde moda olan bir düşünce gelişti; “her türlü katliam, o dönemin koşullarına göre değerlendirilmelidir, o dönemin şartları farklıydı, devletler ayakta kalabilmek için bunları yaptı, bugün oturduğumuz yerden ve bulunduğumuz zamandan bunları değerlendirmemiz çok yanlış olur”. Psikolojik propoganda ürünü bu düşünce tarzına göre, bazı zamanlarda katliam gibi insanlığa karşı işlenen suçlar suç sayılamaz. Hastalıklı bu fikirlerle, bir zamanlar Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin işlediği suçların bir an için görmezden gelineceği varsayılsa bile, aynı suçlar hiç hızını kesmeden günümüze kadar güncelliğini koruyarak devam etmiştir. Çok açık bir şekilde, bir çok ülke, ağır insan hakları ihlalleri yapmasına rağmen Uluslararası Olimpiyat Komitesi, bu ülkelerde olimpiyat oyunlarını düzenlemekten çekinmemiştir. Hür dünyanın yıldızı olan demokratik ve insan haklarına saygılı ülkeler de bu olimpiyatlara katılmaktan daima mutluluk duymuşlardır. Politik olarak insan hakları ihlali gerçekleştiği ithamını yapan hür dünyanın demokratik ülkeleri, spora politika karıştırılmaz ilkesini benimsemiş olsa gerek. Ne de olsa öteden beri bir teamül oluşturdular; sporla siyasetin birbirinden ayrılması şeklinde. Amerika Birleşik Devletleri Olimpiyat Komitesi Başkanı Avery Brundage, 1936 Berlin Olimpiyatlarını şu sözlerle desteklemekteydi :" Sporda siyasetin yeri yoktur.”
Olimpiyat Oyunları her zaman sadece masum bir spor müsabakaları manzumesi olarak değerlendirilemez. Mutlaka politik bir takım mesajların da bu oyunlarla birlikte verildiğini bilmek durumundayız. Hitler Daha önce hiç teşebbüs edilmediği ölçüde sporu politik bir propoganda silahı haline getirmiştir. Hitler, Almanya’nın dünyanın en zengin ve en mutlu ülkesi olduğu fikrini yaymak istemiştir.
Şimdiye kadar Rusya tarafından, Çerkeslerin tamamen görmezden gelindiğini dikkate alırsak,Soçi Olimpiyatlarının politik mesajının, bu coğrafyada Çerkeslerin inkar edilmesi olduğunu görebiliriz.
Olimpiyat Tüzüğü’nün, “Olimpizmin Temel İlkeleri” başlığı altında 4. maddesinde “spor yapmanın bir insan hakkı olduğu” nun belirtildiğini yukarıda da söylemiştik. İnsanlar kendi haklarını, diğer insanlara karşı işlenmiş insanlık suçları üzerinden kullanmamalıdırlar. Mesela bir çok anayasada “konut hakkı” benimsenmiştir, fakat başka insanların konut hakkının olduğu bir konut üzerinde, anayasalarda yer alan bu konut hakkının tesis edilemeyeceği ortadadır. Soykırım ve sürgün suçlarının işlendiği bir coğrafya üzerinde, spor haklarını kullanacak olanların bizim gözümüzde insan hakları ihlalcisi sıfatından başka bir sıfatı olamaz. Konut hakkı demişken, bununla bağlantılı bir diğer hak da mülkiyet hakkıdır. Mülkiyet hakları insanların ellerinden zorla, gerçek bedelleri ödenmeksizin ve geçerli ve haklı nedenler bulunmaksızın alınamaz. Bu en temel insan hakları ilkelerinden bir tanesidir. Bu yazıda bu konunun detayları üzerinde durmak mümkün değildir. Bu noktada şunu sorgulamalıyız; sürgünden sonra burada yerleşik Çerkeslerin mülklerine, bedelleri ödenmeksizin el konulmuştur. Nitekim 12 Nisan 1874 tarihli New York Times gazetesinde bu durum şöyle belirtilmektedir: “1863 ve 1864 yıllarında 500.000 Çerkes göç etmiştir, göçedenlere ait araziler, kalmayı sürdürenler (Çerkesler) arasında paylaştırılmamıştır, Rus generalleri ve kurmay subayları arasında pay edilmiştir.” Belirtmek zorunludur ki gazete sürgünden göç olarak bahsetmektedir. Çeviri de aslına sadık kalınarak yapıldı, yoksa sürgünü, göç olarak adlandırmıyoruz. Rusya, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraftır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne göre mülkiyet hakkı bu şekilde ihlal edilemez. O dönemde gerçekleştirilen özel mülkleri bedelsiz zapdetme işleminin, insan haklarını ihlal eden ağır sonuçları bugünde devam etmektedir ve Rusya’nın bugün de devam eden insan hakları ihlalini ortadan kaldırması gereklidir. Bu mülkler üzerinde Çerkeslerin mülkiyet hakları hiçbir zaman yok olmamıştır. Benzer konularda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin çok sayıda kararı mevcuttur, fakat bu makalede detaylara girişemeyeceğiz. Demokrasi ve insan hakları yıldızı ülkeler ise, büyük bir hevesle,bizlerin gaspedilmiş özel mülkleri üzerinde sporcularını, bir insan hakkı olan spor haklarını kullandırmak üzere hazırlamaktadırlar.
Soçi Olimpiyatları konusunda, Çerkes Örgütlerinin çoğu suskun. Belirledikleri strateji oyalama. Hatta bazı Çerkes Örgütleri, Soçi Olimpiyatlarını çok açık bir şekilde desteklemekte. Mesela Kaffed Soçi Olimpiyatları konusunda bir istişare toplantısı yapmış (1). Ama haberin verildiği linkte, bu istişare sonucunda ne olduğu belli değil. Toplanıp herkes görüşünü bildirdi ve daha sonra herkes kendi evinin yolunu tuttu, bunu da istişare olarak adlandırdık mealinde bir haber. Dünya Çerkes Birliği toplantısında da Soçi olimpiyatları ele alınmış ve bunun sonucunda Kaffed şu haberi (2) vermiş: “Toplantıda ayrıca Soçi olimpiyat oyunları konusu görüşüldü. Bu konu ile ilgili oluşturulan komitenin bilgilendirmesinde, olimpiyatlara destek verildiği fakat olimpiyat programında Çerkes kültürünün ve sembollerinin kullanılması konusunda yapılan başvurulara bir cevap alınamadığı açıklandı.” Şimdi Kaffed’in pozisyonu, Uluslararası Çerkes Birliği gibi Soçi Olimpiyatlarına destek vermek olsa gerek. Olimpiyat Tüzüğü’nün, “Olimpizmin Temel İlkeleri” başlığı altındaki 6. maddesinde ne söylendiğini bir kez daha hatırlayalım : “ Bir ülke ya da ırk din siyasi görüş cinsiyet ya da buna benzer başkaca sebeplerle bir kişi hakkındaki ayrımcılığın herhangi bir biçimi, Olimpik Hareket ile bağdaşmaz.” Rusya, asıl sahibi Çerkesler olan, soykırım ve sürgün ile boşalttığı bir coğrafyada, Çerkeslerin kültür ve simgelerini bile olimpiyatlarda kullanmayı reddetmekte. Rusya, Soçi’nin ya da Çerkesya’nın tarihi ile hiç ilgisi olmayan bazı sembolleri kullanmakta, bazı kültürlere yer vermekte, fakat Çerkes örgütlerinin dilencisi olduğu Çerkes kültür ve sembollerine yer verilmesi isteğine bile ayrımcı bir tavır sergilemekte. İyi ki Rusya, Çerkes sembol ve kültürünün Soçi olimpiyatlarında kullanılmasını kabul etmiyor. Neden mi ? Olimpiyatların kabul edilmiş sloganı: “Citius, Altius, Fortius” şeklindeki Latince sözcüklerdir, yani “Daha Hızlı, Daha Yüksek, Daha Güçlü”. Fakat Olimpiyatlarda sergilenen rezilliklerden dolayı bu slogan : “Daha Hızlı, Daha Sarhoş, Daha Seksi” haline gelmiş durumda. Radikal Gazetesi’nde çıkan habere(3) göre, Pekin Olimpiyatları ile ilgili olarak konuşan Amerikan kadın futbol takımı kalecisi Hope Solo “Hayatta bir kere yaşayacağınız bir deneyimdi. İnsanların açık alanda, çimlerde, binaların arasında seks yaptığını gördüm” demiş. Herhalde bu vaziyette bulunacak olanların, bize ait sembollerle bezenmiş yerlerde bu filleri icra etmelerini, kabul edilebilecek bir şey olarak göremeyiz. Düşünsenize bu türden kepazeliklerin bize ait sembollerin olduğu yerde sergilendiğini ve bunun fotoğraflanıp servis edildiğini. Olimpiyatların temel akidesi ise şu cümle ile özetlenmekte: “Önemli olan kazanmak değil katılmaktır, sadece hayattaki gibi en önemli şey zafer değil mücadeledir. Esas şey fethetmek değil, iyi mücadele vermektir” Çerkes Örgütlerinin önemli olan kazanmak değil katılmaktır kısmına tamamen iman ettikleri anlaşılıyor. Zaten kendilerinden bir fetih beklemiyorduk ama en azından iyi mücadele vermeleri gerekirdi. Yani Soçi Olimpiyatlarının yapılmasına karşı çıkmış olsalardı tarih önünde en azından onurlu bir duruş sergilemiş olacaklardı. Belki de bizim bilmediğimiz ama Çerkes Örgütlerinin bildiği bizim de Jessie Owens’larımız vardır, Çerkes Örgütleri ise bizim Jessie Owens’larımızın Soçi Olimpiyatlarına katılarak birincilikler almalarını ve madalya töreni esnasında bağırlarından Çerkes Bayrağı’nı çıkarıp, Soçi’nin bir Çerkes şehri olduğunu, Çerkeslere karşı sürgün ve soykırım uygulandığını haykırmalarını planlamaktadırlar. Hepimizin yüzü çok kızaracağa benziyor.
Çerkes olduğunu bildiğimiz eskrimci Suat Fetgeri Aşeni Tarı (ki Sapanca Yanık Köyden Çerkez spor adamı ve Beşiktaş Jimnastik Kulübü'nün kurucularından Ahmet Fetgeri Aşeni’nin kızıdır), 1936 Berlin Olimpiyatlarında Hitlerin huzuruna çıkmayı reddetmişti. Haberde(4) şöyle söylenmekte: “Halet Çambel, 76 yıl sonra, eskrim takımındaki diğer arkadaşı Suat Fetgeri Aşeni Tarı ile Hitler’e nasıl meydan okuduklarını anımsıyor: ‘Bize verdikleri Alman mihmandar sporcu kız, Bizi Hitler’e takdim etmeyi önerdi. Biz de Hitler rejimi olunca gelmezdik. Ancak hükümetimiz bizi gönderdiği için mecburen geldik, dedik. Bu yüzden mihmandarımızın önerisini kabul etmedik.’ ”. Olimpiyatlara Türkiye’den ilk kez kadın olarak Suat Fetgeri Aşeni Tarı ve Halit Çambel katılmıştı. Enteresan bir şekilde linkini verdiğim haberin başlığı da “Olimpiyatlardaki ilk Türk kadın” şeklinde. Herhalde bir tanesi Çerkes olduğu için böyle tekil bir başlık seçilmiştir şeklinde bir halis niyet okuması da yapayım ! Suat Fetgeri Aşeni Tarı ile ilgili bu hikayeyi sadece ilgi çekici bulduğum için aktarma ihtiyacı hissettim. Zira Ahmet Fetgeri Aşeni, 19 Mayıs’ın, “Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı” olarak kutlanması fikrinin mimarı olacak kadar Atatürkçüydü.
Uluslararası Olimpiyat Komitesi , olimpiyatların nerede düzenleneceği çalışmasını titiz bir şekilde zaten yerine getirmemektedir. Fakat bunun yanı sıra söz konusu komite hakkında bir çok olimpiyat oyunları ile ilgili yolsuzluk ve rüşvet suçlamaları da yapılmıştır. Mesela 1996 yılındaki olimpiyatları ile ilgili olmak üzere, Atlanta Olimpik Oyunlar Komitesi’nin oyunların Atlanta şehrinde düzenlenmesi için, Uluslararası Olimpiyat Komitesi’ne rüşvet iddiaları damgasını vurmuştu. Benzer iddialar 2002 Salt Lake City Olimpiyatlarında da gündeme gelmişti. Yani, Uluslararası Olimpiyat Komitesi Olimpiyatlar için seçilecek şehri belirlerken çok fazla sayıda değişkene bağlı. Şu fıkrada olduğu gibi bir durum var ; Bir kişinin Devlet ile işi varmış, bütün evrakları tam olmasına rağmen memur devamlı bir şekilde o kişinin taleplerini reddetmekte ve her seferinde yeni dökümanlar istemekteymiş. Tabi memurun niyeti belli fakat bahis konusu kişi bu niyeti anlamıyormuş. En sonunda memur demmiş ki, beyefendi, sizin 1211 sayılı kanuna göre eksiklikleriniz var, tabi anlamamış, arkadaşlarına sormuş onlar da bilememiş. En sonunda bir avukatın yanına gitmiş. Durumu anlatınca avukat gülerek cebinizden herhangi bir para çıkarın demiş. Üzerini dikkatle okuyun ne yazıyor ; “…1211 sayılı kanuna göre çıkartılmıştır…”. 1211 sayılı Kanuna göre Çerkesler, olimpiyatlarla ilgili eksiklerini tamamlayabileceğe benzemiyor ! Ağır insan hakları ihlallerine rağmen Pekin şehrinin 2008 Yaz Olimpiyatları için seçilmiş olması da herhalde 1211 sayılı evrensel kanunun eseri olsa gerek.
Çerkesler’in Soçi Olimpiyatları konusunda hemfikir olmalarını beklemek mümkün değil. Nitekim 2010’da Kanada’da düzenlenen olimpiyat oyunları konusunda da yerliler iki ana kampa bölünmüştü (5). Fakat karşı çıkanların bir araya gelip ortak bir ses vermeleri zorunludur. Soçi Olimpiyatlarına karşı çıkmak Çerkes Ulusu’nun menfaatinedir. Soçi Olimpiyatlarına karşı çıkmak filanca devletin oyuncağı olmak, falanca devletin ekmeğine yağ sürmek demek değildir. Soçi’de düzenlenecek Olimpiyatlara Çerkes Ulusu’nun menfaatleri için karşı çıkan herkes, diğerini suçlamadan bu çerçevede bir araya gelmelidir. Bazı Çerkesler, Soçi Olimpiyatları konusunda iki ayrı saf olmanın ne kadar kötü olduğunu yazıp çizmekle meşguller, ancak biz bunun geri planını çok net okumaktayız;onlar şunu söylemeye çalışıyorlar: Tek bir saf olsun, Çerkeslerin hiç birinin Soçi Olimpiyatlarına karşı çıkmadığı bir saf. Hatta bu kimseler kendi kardeşlerini, öyle olmadığını bildikleri halde bir takım teröristlerle aynı safta gösterme gayreti içindeler. Onlar Soçi Olimpiyatlarına karşı çıkanları kirli emperyalist çıkarların kullandığı birer maşa olarak, hatta zaman zaman birer ajan olarak tanımlamaktadırlar. Bu tür yazıları ise Kaffed, web sitesinde yayınlanmaktan çekinmemektedir. Bu yazıların dikkat çekici ortak özelliği ise, Çerkeslerin diğer Çerkesleri ajanlıkla suçlaması. Fakat ajanlıkla suçlananların hepsi Amerikancı ve hatta Yahudici. Soçi Olimpiyatlarına karşı çıkmayanlar konusunda tek bir ses yok. Düşünsenize, Çerkes Çerkesi ajanlıkla suçluyor. Ne için ? Ajanlar devletler tarafından istihdam edilen kimselerdir. Bir devletin menfaatine fakat diğer devletin zararına çalışırlar. Eğer herhangi bir ajanlık faaliyetinden bir devlet zarar görmüşse, zarar gören devlet bunu açıklar, ya da gerekli tedbirleri alır. Peki bir Çerkes, başka bir Çerkesi Amerika v.s için ajanlık yapmakla suçlarken, zarar gören devlet hangi devlettir? Evet, bir Çerkesin, başka bir Çerkesi, Rusya’nın devlet olarak bir açıklaması, suçlaması, koğuşturması söz konusu olmaksızın çok rahat bir şekilde şuna buna ajanlık yapmakla suçlaması, bu suçlamayı yapanında suçlamayı Rusya adına yaptığı ithamını doğurmaz mı? Bu tür ithamların amacı Çerkesler arasında bir güven ortamının doğmasını, belirli konularda Çerkeslerin uzlaşıya varmasını engellemek ve şüphe ortamı yaratmaktır. Düşünsenize, etrafta herkes ajan, gördüğünüz her Çerkes ya Rus ajanı ya Amerikan ajanı. Bu tür suçlamalar hiç kimseye yöneltilmemelidir.
Bizler, Çerkeslerin menfaatlerine olabilecek bütün hususları çok iyi bilmekteyiz. Çerkesler artık her şeyin arkasında ne olduğunu görmekteler. General Baron von Gregory Hristoforovich Zass’ın Çerkeslerin kafalarını kestirip mızraklara saplatıp sergilettiği o meşhur gravürü hepimiz bilmekteyiz. General Zass, Çerkeslerin saflığı üzerine de oyunlar icra ederdi. Abzex şeflerini toplamış ve onlara kendi köylerinin yağlı boya resimlerini göstermişti. Hayatlarında ilk kez resim gören şefler büyük bir şaşkınlık içindelerdi ve gerçekten de kendi köylerine baktıklarını düşünüyorlardı. Üstelik, bu yağlı boya tablonun arkasında bir paravan vardı, bu paravanın arkasına ise bir tercüman yerleştirilmişti. Kayıp Abzex şeflerinin köyde olup olmadığı sorusu tabloya doğru yöneltilmekte ve sanki çok uzaklardan gelen bir ses taklidi ile tercüman hayır cevabı vermekteydi. Yaklaşık 200 yıl sonra bizler, köyümüzden gelse bile, uzaklardan gelen derin seslere inanacak değiliz. Yukarıda incelediğimiz tarihsel süreç bize Soçi Olimpiyatları’na demokrasi ve insan haklarından dem vuran bütün ülkelerin katılacağını göstermektedir. Çerkes soykırımını tanıyan Gürcistan bile Soçi Olimpiyatlarına katılacağını açıklamıştır(6). Çerkesler’e düşen görev ise kolay lokma olmamaktır. Hareketsiz kalan her Çerkes Örgütü, Çerkesleri kolay lokma haline getirecektir. Kanada yerlilerinden bir grup olimpiyatların, yerlilerin kültürlerini dünyaya tanıtmak için bir fırsat olduğunu savunurken diğer grup olimpiyatlar için harcanacak paranın çöpe gideceğini ve bu paranın kendi durumlarının iyileştirilmesi için harcanabileceğini savunmaktaydı. Ne yazık ki Çerkeslerin Soçi Olimpiyatı kanalıyla kendi kültürlerini dünyaya tanıtma fırsatları bile mevcut değil.
Soçi Olimpiyatları için bütün ülkelerin Olimpiyat Komiteleri ve Uluslararası Olimpiyat Komitesi de Çerkes eleştirisinin yoğun hedefi olmalıdır. Spor endüstrisine malzeme üreten şirketler bile, bu demokratik reaksiyonun konusu olmalıdır. Bizler bu şirketlere ait ürünleri satın alırken çocuk işçi çalıştırılmadığı gibi ahlak garantilerini bile malların üzerinde görmekteyiz! Çerkeslerin göstereceği reaksiyon bu şirketler için bir hassasiyet testi de olacaktır.
Soykırım ve sürgün coğrafyasında “Daha Hızlı, Daha Yüksek, Daha Güçlü” olmak için yarışacak olanlar bilsinler ki, insanlık vicdanında ne hızlının, ne yükseğin, ne de güçlünün yeri vardır.
1 http://kafkasfederasyonu.org/haber/dernekler/2012/260212_ank.htm
2 http://www.kafkasfederasyonu.org/haber/kafkasya/2012/250412_cd5.htm
3 http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1096633&CategoryID=84
4 http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2012/08/120811_turkey_first_olympian.shtml
5 http://news.bbc.co.uk/2/hi/8426055.stm
6 http://olympictalk.nbcsports.com/2012/12/24/georgia-wont-boycott-2014-sochi-olympics/


Soçi olimpiyatları konusunda hiçbir söz etmeyen,suspus olup oturan kurumlara bir bakın hele, böyle bir konuda suskun kalan kurum yöneticilerine günü geldiğinde Çerkes halkına bir gün hesap vermeleri gerekeceğini birinin hatırlatması gerekiyor,aslını inkar eden haramzadedir sözü kimsenin kulağından çıkmasın,gün gelecek bu haramzadeler bu suskunluklarından dolayı kaçacak delik arayacaklardır,rus kuyrukçuluğunun hesabı mutlaka sorulacaktır..
02 Mart 2013 Cumartesi Saat 19:53Sayın Karden son derece güzel analiz etmiş soçi 2014 karşısında alınması gereken tavırları.
Son cümlesi vurucu murat beyin. ''Soykırım ve sürgün coğrafyasında “Daha Hızlı, Daha Yüksek, Daha Güçlü” olmak için yarışacak olanlar bilsinler ki, insanlık vicdanında ne hızlının, ne yükseğin, ne de güçlünün yeri vardır.''
Murat bey'in gördüğü hayalden sende görsene Tolga Ender. Ne iyi olurdu.
,,,Zamanın ruhu- Zeitgeist- ortak gusto,,, diyorsun öylemi?
^Anını değerlendir, gününü yaşa.^ vallahi çok filozofik oldu bu. Manalarını araştırıp döneceğim sana. Sağlıcakla.