Karakter boyutu : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
Huşt Semih Akgün
148.YILINDA 21 MAYIS ANMA VE SOYKIRIMI PROTESTO ETKİNLİKLERİ
22 Nisan 2012 Pazar Saat 12:01
İzleyenler bilir, tam iki aydır İstanbul’da Çerkes toplumunun önemli sayıda temsilcisini bir araya getiren toplantılar yapıldı. Toplantıların amacı, Çerkesler için “Hiç olmazsa bir gün için BİRLİK” arayışıydı.

Bunun manasız bir arayış olduğunu düşünenler, “Prensipte anlaşamayanların birlik olamayacağı” tezini ısrarla halkımızın önüne getirdiler. Fakat bu tez, Çerkesler arasında ki tabandan gelen eğilimi susturmaya yetmiyordu. Prensiplerin önemli olmadığını kimse düşünmezdi ama, bu bir halkın, bir gün, bir saat içinde olsa bir araya gelme ve dosta, düşmana, böylesi zamanlarda bir ortak mesaj vermek gerekliliğine vurgu olacakdı.
 
Çünkü kişi kendini kolayca kandırabilir, ama yığınların (hele şimdiki çağda) kolayca kanabileceğini düşünmek en basit tabirle “Halkı hafife almak!” ile eşdeğerdir. Neden?
 
Çünkü günümüzde yığınları etkileyen ve kendi içlerinde birbirlerini etkiledikleri o kadar çok faktör var ki…

Kitle iletişim araçlarının çeşitliliği kadar, düşünceler, yaşam tarzları, bakış açılarında ki farklılıklar, hepsi birden büyük bir tavus kuşunun çok renkli, yelpazesini andırmaz da neyi andırır?
 
Bu çeşitliliği hiç olmazsa bir gün için, bir araya gelmesini gerektirecek o kadar önemli sebeplerimiz vardı ki?

 
 
Gelelim 21 Mayısın Çerkesler için taşıdığı anlam ve o gün de sembolleşen eylemlerin arka planına.
 
Türkiye’de çok da uzak olmayan zamanlarda “Sürgün” sözcüğünün dahi ağıza alınmadığı hepimizin malumu.
 
“Göç” ve “Muhacir” sözcükleri ile geçiştirilmiş, silinmiş, sindirilmiş bir tarihtir, Türkiyeli Çerkesler’in yakın tarihi. 
 
Soykırım ise Ermeni alerjisi sebebiyle zinhar, kötü bir benzetmeydi(!) Belki başka bir halk ve trajediyle özdeşleşmenin vermiş olduğu bir uzak durma hali.

İşin tuhafı, Türkiyeli Çerkesler olarak, Çerkesliğimizi de çok geç keşfettik. Sanki onun yerine icat edilmiş ve bir ulus karşılığı olarak kullanılmak da olan Kafkas sözcüğünün, boşluğu dolduruşuna da tanıklık ettik.
 
                                                ****
 
Çerkes dediğimizde bir ulus, bir kök, bir dil, bir ruh anlaşılmalıydı.

Bunun anlaşılmaması yada kovuşturulmaması için insanlar, önce kendilerini “Ortak bir köken ve Ruh birliği adına” farklı ulusal, kültürel, dilsel dokuların karmaşık bir yansıması olarak Kafkasyalılığa sarıldılar.

Bu sarılma, benimde içinde bulunduğum birden fazla yapıda kendini gösteriyordu.
 
Yaşadığımız ülkeye ihanet etmemek adına, kendi ulusal, kültürel, dilsel, toplumsal özümüzü arkalamıştık sanki. İçinde yaşarken böyle görünmüyor belki.

Fakat tarafsız bir noktadan bakmaya başladığınızda olay ve olgular tüm çıplaklığıyla ortaya çıkıyordu.
 
Sonra tarafsız alandan, kendi tarafına doğru bir geçiş süreci yaşandı ki, bu süreç çok hızlı bir şekilde devam ediyor.
 
Ve Türkiye intelajansiyası küçümsenmez.

Asimilasyoncu politik erk yakın zamanlara değin, zor, kuvvet ve sindirme ile yapacağını yapmış, yığınları psikolojik bombardımana tutarak yönlendirme başarısı göstermeye muktedir bir yapı kurmuştur.

Onunla da yapamadığını sosyal, ekonomik yollarla tamamlamaya çalışmıştır.  
                                                         ****

Tek dillilik, huzur, istikrar, bütünlük gibi argümanlar, tüm toplumsal, siyasal ve ekonomik katmanlar için, işin en kolay ve benimsenebilir formülleriydi.  

Sadece fetih ve cihangir bir ruhla hareket etmek değil, var olanı, kendinden başka hiçbir ulusal özneye saygı göstermeden, varlığını kabullenmeden kendini her şekilde savunmuştur.
 
Kabul etmek gerek, küçük bir azınlık olarak gelip, böylesi bir kaotik yapıdan, tekil ve renksiz böylesi öznel bir unsur çıkartmak da büyük başarıdır. 
 
                                                  ****
 
Bugün Çerkes aydınlarının ısrarla üzerinde durdukları; Çerkesler, bölgesel değil, ulusal bir varlık temelinde gelişen halktır. Dünyanın neresinde yaşarsa yaşasınlar.
 
Oysa Çerkes gençliği içinde önemli sayıda bir grup, ilginç bir biçimde, asimilasyoncu bir görüşün politik uzantıları gibi davranmayı sürdürmektedir: KF.

Karşıtlarına, etnik ayrımcılık, ırkçılık yaftasını kolayca yapıştırabilen bu görüş, farklı uluslardan mürekkep bir bölgeselcilik adına, bir yığın bilinmez ve öngörülemezlerden oluşan bir hayali Çerkes toplumuna dayatmaya çalışmaktadır.
 
Oysa Kafkasya’da İnguş’un, Oset’e, Avar’ın, Kumuk’a, tahammülü kalmamış. Bu bizim istemediğimiz bir karşıtlık, rekabet ve çözülme olmasına rağmen, gerçeklere gözümüzü yumarak hiçbir şeyi geçiştiremeyiz.
 
Kısaca Kafkasya’da bilgece birliktelik, olgun bir dayanışma ve bir ulus olma bilincinin çıkacağını yakın gelecekte beklemek, ham hayalden öte bir durum değil.

Bunun için belki daha uzun ve engelli süreçler söz konusu. Keşke bir (Kafkas ulusu anlamında) ulus olma dayatmasıyla değil de, politik (Kafkasya Bölgesel İşbirliği gibi) bir birlik önerisi ile karşı karşıya olsaydık…
 
Fakat en önce Çerkesya, halkı ve ülkesiyle birliğini sağlamak zorunda. 
 
Kafkas Birliğini uzak bir hedef görmek güzel, fakat ulusal örgütlenme ve mücadeleye alternatif kılma gayreti, hem nafile, hem geçersiz bir çıkış noktası! 
 
                                                   ****
 
Çerkesya Yurtseverleri, baştan beri Çerkes halkının ortak ve öznel acısı olan, 21 Mayıs 1864 gününde temsil olunan Soykırım ve Sürgünü beraberce anmak, protesto etmek ve tekrarının olmaması argümanı üzerine insancıl bir mesaj vermektedir.
 
Bu Çerkes halkının, farklı görüş, düşünüş ve yaşam tarzlarını kucaklayacak biçimde ortaklaşa yürütülmesi gereken bir eylem olarak ortaya konmalıydı.
 
“Tekrarının olmaması”, Soykırım ve Sürgünün acılarının sürmesi, yaralarının kapatılmaması, Çerkes halkının parçalanmışlığı ve ülkesinin hala Çerkessizleştirilmiş haline isyan olduğu kadar, 20 yıl öncesi Avrupasının göbeğinde Bosna gibi soykırım örneklerinin, üstelik yine Rusya tarafından desteklenerek uygulamaya konmasına karşı çıkışımız gibi pratik bir insani duyarlılığa işaret etmektedir. 

Kısaca yaşanılan trajedi 21 Mayıs da Çerkes öznel varlığına ait olmasına rağmen, sadece Kafkasya veya Türkiye değil, tüm yeryüzünün ve insanlığın ortak acısı, vicdanı ve duyarlılığının harekete geçeceği sağlam bir temele dayanmaktaydı. 

Konu kısaca; bölgesel değil, ulusaldı ve tüm insan ırkını da derinden etkilemekteydi.  
 
                                                  ****
 
Öncelikle Kafkasya, örneğin Avrupa, Amerika, Ortadoğu veya Orta Asya bölgesi gibi dünyanın başka yerlerinde ki, onlarca bölgeden biri olduğunun altını çizelim.

Çeşitli ulusal, etnik, dilsel, dinsel, vb farklılıklarıyla var olan özgün bir bölge. Ama hiçbir şekilde tek bir ulusal öze sahip olmayan.
 
Kafkasya’da tek ortak bir dil veya kültür yoktur.

Kaldı ki Kafkasya’yı özgün kılan da bu farklılıkları, zenginlik olarak görmemizden kaynaklanır.
 
Kafkasyalılığın ideolojik bir yorum olarak, Türkiye’de özellikle Çerkesler arasında sağlam biçimde taraftar bulmasının çok değişik sosyolojik sebepleri bulunmaktadır.

Ancak Kafkasya’nın hiçbir halkı, bu denli Kafkasyalılığa sarılmamaktadır. 
 
21 Mayıs genel anlamı içinde Çerkesler (ve tabii Çerkesya Abazaları)’in 1864 yılında Çarlık Rusyası emriyle sistematik olarak topraklarından sürülmeleri ve soykırıma uğratılmalarının günüdür.
 
1859 yılında İmam Şamil’in Dağıstan ve Çeçenya adına silah bırakarak, mücadeleye son vermesinden sonra Çerkesler, özgürlük savaşını 1864’e kadar sürdürmüşler ve sonucunda çok ağır bir bedel ödemişlerdir.

Bugün de anlamını Çerkeslikle özdeşleştirmiş bulunan soykırım ve sürgün ile ne Abhazya’da yaşayan Abhazlar’ın, ne Çerkesya’da yaşayan Karaçay-Balkarlar’ın, ne Oset, ne Avar, ne de Çeçenler’in hiçbir şekilde doğrudan ilgisi yoktur.

Tıpkı II. Dünya savaşında Çeçen, Karaçay-Balkar halklarının sürgünleri, öznel bir olgu olarak tarihe geçmişse ve bununla bölgedeki diğer halkların doğrudan ilişkileri yoksa, 21 Mayısın da Çerkes olmayan halklarla doğrudan ilişkileri yoktur.
  
                                                   ****
 
Hukukta bir “Suçlu”, bir de “Mağdur” olmak üzere iki taraf vardır. O, “taraflardan birini dışarıdan destekleyen” ya da “haklı bulan” doğrudan hukukun öznesi olmak sayılmaz.
 
Tanık veya vicdani duyarlık kesilen kamuoyunun mahkemede oturacağı yer, mağdur veya suçlunun oturduğu yerlerden doğal olarak farklı olacaktır.

Ancak bazıları, halen taraflardan birine destek oldukları anda, suçlu ya da mağdur sıfatına girilebileceğini, o koltuğa(Mağdur) bir çırpıda oturulabileceğini düşünmekteler.
 
Tabii bu iyi niyetli(!) girişimin ardında; bir davayı çürütmek, bazı terimleri birbirine karıştırmak, insanların kafasını muğlaklaştırmak olmasa, haklıdan yana taraf olanların mağdurla kendilerini özdeşleştirmesi çok güzel bir şey.
 
Mutlaka Kafkasya bölgesi halklarının kendi içinde bunu itibarsızlaştırma, Çerkes halkını kendi yolundan alı koyma gibi hain bir planı olmayabilir.

Ama süreç ve sonuç daima silikleşmiş, soldurulmuş, anlamından uzaklaştırılmış bir ulusal kimlik ise, sebep ve sonuç aranmaz.

Bu da bizim “Tu kaka”mız olur çıkıverir. 
 
Zira hukukta, müteşabih olan değil, hükümler vardır. Anlaşılmaz ya da her yöne çekilebilir yorumlar değil, açık, net, anlaşılır sonuçlar söz konusu edilir.

Örneğin basit bir kavga sonucunda R kişisi, Ç kişisinin canını alır. R suçlu, Ç ise maktuldur.

Ç’nin hakkını korumak önce doğrudan nesebine düşer.

Tabii devlet(ya da İnsanlık) hukukun uygulayıcısı olarak, dava çıkmaza girse dahi suçlu(R)yu, suçundan dolayı mahkum etmekle yükümlüdür, ama Ç’nin çocukları ve akrabaları doğrudan olayın tarafıdır.
 
Şimdi bizim Birleşik Kafkasya ya da Kafkasya Forumu tarzı kurumsal arayış da olan arkadaşlarımız, şunu sanki de anlamamazlıktan geliyorlar ve Maktul Ç’nin, Ç1, Ç2, Ç3… diye giden davaya doğrudan tarafları yerine, kendi icatları bir K önerip, K1, K2, K3…. Diye sıraya girmelerine benziyor.

Örneğin bu katl davasında bugün Hakim koltuğunda oturan Kadı olsaydı ve Diyet=Kan bedeli verilmekle sonuçlanmış bir dava söz konusu olmuş olsaydı, 21 Mayıs’ın suçluları(R) verilen hüküm gereği, bu sebepten, alakasız (Çerkesler yerine örneğin) K14’e (örneğin Tatlar’a) tazminat mı ödeyeceklerdi?

Ve Tatlar; Ne güzel! Hiç içinde olmadıkları, hatta belki de farkında olmadıkları bir savaş ve soykırımdan tek bir ceset dahi vermeden galip çıkmanın ve tazminat kazanmanın mutluluğu içinde göklere sıçrıyorlardır! 
 
                                        ***       

148. yılında 21 Mayıs anma ve protesto etkinliklerinde, Çerkes halkının birlik, bütünlük kavgasını vermeye çalıştık.

Fakat bazılarına göre Çerkes halkının birlik, bütünlük kavgası, Etnik-milliyetçilik ya da Mikro-Milliyetçilik!
 
İşin ilginç yönü, Kafkasya’da birlik isteyen, onlarca ulustan, bir ulus olma hayali çıkartanlar, dün Kafkasya’nın farklı ülkelerinde ortaya çıkan bağımsızlık arayışı içinde, ne Etnik ne de Mikro-Milliyetçilik argümanlarını ağızlarını almazlardı. Ve alınmaması da gerekirdi.
 
Geldiğimiz bu günkü nokta da ise, küçücük nüfusuyla, Rusya destekli, sözde bağımsız devletçikleri, hiçbir şekilde Mikro-Milliyetçilik temelinde ele alamayanlar, 7-8 milyon Çerkes’in, Çerkesya hayaline böylesi saldırgan bir tutum takınıyor ve vicdanını derinden yaralıyorlar.
 
Çerkesler’in 21 Mayıs Birlik görüşmelerine yaklaşım biçimleri, kendi ulusal özleriyle ilgilidir. Çerkesya sınırları içinde bir zamanlar yapılmış bulunan haksızlıkların giderilmesi, Çerkes halkının yeniden; Bir, özgür ve Demokratik olarak var olabilmesinin açık ve anlaşılır bir arayışıdır.
 
Yoksa başkalarının gündemi, çıkarları, öncelikleri değil, Çerkes halkı ve ülkesinin gündemi, çıkarları ve öncelikleridir.
 
Dünyada her ülke, her halkın kendi özsel savunma mekanizmaları, güçleri vardır, olacaktır. Çerkes ulusu da bu temel argüman üzerinden kendi sorunlarına yaklaşmaktadır.
 
Kendi sorunlarını çözememiş Çerkesler’in, örneğin Suriye, Filistin, 200 milyonluk Arap dünyasının sorunlarını çözmeye çalışmasını beklemek haksızlık olmaz mı?  

Kendi sorunlarını çözememiş Çerkesler’in, Kafkasya Birliği için kendini feda etmesi haksızlık sayılmaz mı?  

Kafkasya’da Çerkesler’den başka bir halk yok mudur ki, Kafkas Birliği idealini çözecek?

Konudan uzaklaşmayalım ve 2012 yılı 21 Mayısının hazırlık çalışmalarına geri dönelim. 
 
Biz yine de her tür sınırlamalara rağmen altına imza atabileceğimiz ortak bir metin, biraraya gelme saati ve beraber hareket etme konusunda anlaşabileceğimizi düşündük.

Hatta neredeyse ortak bir metin dahi ortaya çıkmıştı.
 
21 Mayısın pazartesiye denk gelmesi sebebiyle, katılımın artması için bir tatil günü olarak pazara 20 Mayıs’a çekilmesi konusunda doğal bir anlaşma da sağlanmıştı.
 
Fakat Kafkasya’da Birlikten yana arkadaşlarımız, Çerkesya’nın ve Çerkes ulusunun birliğinden yana olmadıklarını her haliyle göstermeyi sürdürüyorlardı.
  
                                                   ****
 
Birbirinden alakasız köken ve dil gruplarından gelme (Kafkas, Türki, İrani) halkları açıkça birleştirmeye çalışanlar, nasıl da aynı halkın(Çerkes/Adige/Wubıh/Kabardey/Şapsığ) farklı bölgesel ve feodal dönemden kalma kabilecilik anlayışı üzerinden parçalanmasının önünü açtıklarını görmekteyiz. 
 
Egemen ve soykırımcı güçlerin Çerkes halkına dayattığı parçalanmış model demek, mağdurlar arasında da bu denli önemli bir destek bulabiliyor.
 
Parçalanmış Model destekçileri, Çerkesliği politik bir kavrayış ve kabulleniş olarak kabul etmek yerine, bugün dilsel, kültürel ve toplumsal olarak Çerkes/Adige Ulusal birliği içinde kaynaşmış Wubıhlar’ı, kabile düzeyine indirgeyerek, açık bir ayrıştırma gayreti içine girmektedirler.

Acaba burada kim Mikro-Milliyetçilik gütmektedir?
 
Çerkesya Yurtseverlerine yaklaşımları sanki düşmana yaklaşımdan farklı mı idi? Neredeyse Rusya’da devam eden Çerkes karşıtı kampanya da yer alan “Büyük Çerkesya!” hayalini dahi diğer Kafkas halklarına karşı bir jurnal vazifesi olarak üstlenmişlerdi. 
 
Bu şekilde Çerkesya’nın ve ulusunun parçalanmışlığı sayesinde Kafkasya Birliğini kuracaklardı.
 
Tuhaf biçimde ne Karaçay-Balkarlar arasında ki aşırı akımları anıyorlar, ne de Soykırımcı Rusya ile Abhazya arasında süregelen çarpık ilişkileri görüyorlardı. 
 
Her şey apaçık ortadaydı. Kafkasya Forumu ve Türkiye’de yerleşik tüm Çerkes-Kafkas derneklerinin tabanında yer alan Çerkesler su görmüş tuz gibi çözülerek, ÇY. Tabanına doğru kaymaktaydı. Gerek Kaffed, gerek Forum bunun farkına vardığından beri, yurtseverleri her her fırsatta hedef almaktaydı.
 
Bu yüzden yurtseverleri dışarıda ve yalnız bırakabilmek için ellerinden geleni artlarına koymadılar.
 
Saklı ve zımni bir anlaşma ile planladıkları gibi gerek Beşiktaş, gerekse de Taksim’i zaman ile parselleme yoluna gittiler.
 
Her tür yolu deneyerek, vesvese çukurları açtılar ve bunları Yurtseverler için birer tuzağa çevirmeye çalıştılar.
 
Biz elimizden geleni yaptık, hiç olmazsa bir gün bir saat birlik tezinde samimiyetle direndik. Olmadı! Kazananın Çerkesya ve Çerkes halkı olduğu bir gelecek umuduyla biz yine meydanları dolduracak, sessiz yığınlarımıza ses olacak ve kaderimizi avuçlarımızın içine alarak, kendi özsel mekanizmalarımızı yaratacağız.
 
 
 



Günün birinde Çin imparatoru Bilge Konfüçyus’u yanına çağırmış ve sormuş:
 
-Eğer bir ülkeyi fethetmiş olsan, orada yapacağın ilk iş ne olurdu??
 
İmparator bilgenin "Hazineler kadınlar" gibidir bir yanıt vermesini beklerken o "Ülkenin dilini değiştirirdim" demiş...
 
İmparator şaşırıp kalmış ve tekrar sormuş..
 
-Neden dilini değiştirirsin, onca değiştirilmesi gereken onca şey varken??
 
-Dili değiştirmek demek, düşünce şeklini değiştirmektir... Düşüncesi değişen toplumu da istediğin gibi yönetirsin...
 
Konfüçyus’un bu tespitlerinden sonra, aramızda bazı arkadaşların terimlere ve karşılıklarına bu kadar niye takıntılı olduğumuz konusunda yaptıkları eleştirileri yanıtımız, umarım anlaşılmıştır.
 
Global bakış açısı hiçbir zaman toptancı bir gözle bakmak değildir.
 
****
 
Resmin bütününü görmek kadar, analitik bakmak ve detayların farkında olmak da önemlidir. Çerkesya Yurtseverleri bu hassas dengeyi en iyi biçimde kurmakta ve korumaktadır. 
 
Ne kör bir milliyetçilik, ne ulusal özden taviz, ne yöreselcilik tuzağına takılmak, ne evrensel olanda boğulmak, ne şiddet, ne pısırıklık, ne düşmanlık, ne meşru mücadelemizden caymak!…. 
 
Yolumuz; ılımlı bir iyimserlikle, hayalperest olmayan, organize, kararlı, bilinçli, cesur, istikrarlı, fakat esnek bir mücadeleyi, uzun erimli hedeflerimize koşut yürütmektir.
 
Konumuzla ilgili bir şiirim;
 
 
Kurşunla Silgi Birbirine
Geç kalmışlık duygusu
Ya da erken gelmişlik
Bir dakika büyük zamandır
Bir saniye bile..

O saniye trafikte
Bir can kurtarır nasıl bilirim?

Hep pişmanlıklar ve keşkelerdir
Bizim bitimsiz sohbetlerimiz
Onun için yanaklarımız
Kızarık dururuz
Bir suçlu bir günahlı gibi
Bir cüzzamlı

Bizim bir yanımız tutukludur
Evren yaratıldığından beri
Bir yanımız dur durak tanımaz
Özgürdür kanatları...

Yine uçtuk ve sofralar dağıldı
Altımızdan adımlarımız çalındı
Kor ateşlerde plastik yanışlarımız
Terlerimiz ufukta
Eğik koşularda tozlandı

Kalemin ucu kırıktı
Silgisi kirli uyuşuk
Ağız dalaşındaydı
Kurşunla silgi
Biri sileceğini söylüyordu
Öbürü daha kalın yazacağını… 
 
                                                                                    **** 
  
20 Mayıs 2012 Pazar günü İstanbul-Taksim meydanında saat 15.00’de olacağız.
 
Çerkes halkının bu onurlu birlikteliğine, “Soykırımlara, Sürgünlere, Baskılara, Yıldırmalara Hayır!” diyen her vicdan sahibininde katılımını bekliyoruz. 
 
Sadece Çerkesleri değil, tüm yerküre ve insanlığı ilgilendiren bu sembol güne vereceğimiz destek, "İçimizde ki İnsanlığa" ve "Dünya Barışına" dair beklentilerimize de yanıt verecektir.
 

Bu yazı toplam 7963 defa okundu.





ÖzGüR-Bursa

Konfüçyüs baba doğru söylemiş semih abi. İnsan hangi dille iletişim kuruyorsa o dilde üretilen fikirlere daha yakın olur..
Bir toplumu yok etmek istiyorsan dilini ve kimliğini parçala olsun bitsin.
Bizim en büyük açmazlarımızdan birisi o yüzdende dil ve kimlik bilinci işte.

29 Nisan 2012 Pazar Saat 15:54
Sitemizin hiçbir vakıf, dernek vs. ile ilgisi yoktur. Sitede yayınlanan tüm materyallerin her hakkı saklıdır. Sitemizde yayınlanan yazı ve yorumların sorumluluğu tamamen yazarına aittir.
Siteden kaynak gösterilmeden yazı kopyalanamaz.
Copyright © Cherkessia.Net 2009 İletişim: info@cherkessia.net