Karakter boyutu : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
Huşt Semih Akgün
Çerkeslerin Önceliği Sonralığı
12 Nisan 2011 Salı Saat 10:45

Çerkesler Anadilde Eğitim İstedi

Ankara’nın soğuk ayazına, Türkiye’de ki Kafkas toplumlarının önemli kısımlarını temsil eden dernek ve federasyonların destek vermeyişlerine rağmen, 12 Mart’ta yapılan miting ve yürüyüş, yaklaşık üç bin kişinin katılımıyla başarılı ve coşkulu bir şekilde gerçekleştirildi.

Miting adeta “Çerkes Devrimi” gibiydi, bayrak, pankart, slogan ve şarkılar eşliğinde görkemli bir şölene dönüşmüştü.

Yurtseverler ile İnisiyatif’in ilk eylemi, başarılı ve güvenli şekilde noktalandı.

Şimdi sıra, bu ilk eylemin analizi ve sonuçlarının değerlemesine geldi.

Ve bundan sonrası için neler olacağının, neler olması gerektiğinin öngörülebilmesine!.

Çerkesler'in toprak ve tarih bağıyla bağlı olduğu Çerkesya ile ilgili önemli gündem maddeleri vardır.

Çerkes anayurdu ile ilgili gündem maddeleri farklıdır ve başka bir makalemizin konusu olur.

Bu yazımızda Türkiye Çerkesler’ine eğileceğiz. Onların sorunlarına, beklentilerine ve neler yapılması gerektiğine…

****

Türkiye'de yaşayan Çerkesler'in yurttaşı olduğu ülkede farklı gündem maddeleri olduğu, ilk Ankara yürüyüşü ile beraber ortaya konmuştur.

Çerkesler’in büyük çoğunluğunun yaşadığı ülke Türkiye’de bazı sorunları bulunmaktadır. Ve bu sorunların ivedilikle çözülmesini istemektedirler.

Çerkesler, yaşadıkları ülkede sorunlarını tüm samimiyetle ortaya koymanın, erdem, sorumluluk ve geleceği kotarmak olduğunun da bilincindedirler.

Mitingler bu zamana kadar halı altına süpürülen ayıpların temizlenmesinin gerekliliğine vurgu yapmaktadır.

****

Nasıl ki aile içinde ya da ortaklıklarda, bazı sorunlar yaşanırsa, ülke içinde de sorunlar yaşanabilir. Bundan daha doğal ne olabilir ki?

Sorun eğer tartışılmaz, tespit edilmez ve halledilmezse daha da büyür, birikir, memnuniyetsizlikler artar ve patlamalarla kötü sonuçlara yol açar.

Aile içi şiddet, geçimsizlik nasıl boşanma sebebi oluverirse bir gün, devletlerde bir anda uçurumun kenarında buluveririler kendilerini.

Bu sorunları tartışmak, eksiklikleri gidermek, öncelikleri belirlemek ve çözüm yollarına ulaşmak için yoğun çaba harcamak gerekecektir.

Ki sorunlar, birbirlerini anlamayan topluluklar arasında anlamsız çekişmelere, radikalizm ve şiddet batağına çekilmeden en uygun çözümle, olumlu biçimde sonuçlandırılabilsin.

“Kişi tanımadığının düşmanıdır!” Ve anlamadığının!...

****

Öncelikle Çerkesler’in menfaatlerinin Türkiye’nin birlik, bütünlük, güvenlik, kardeşlik noktasında odaklandığını ve ülkenin demokratikleşmesiyle, kültürel-dilsel-kurumsal taleplerin karşılanabileceği, sorunların kontrol altında çözümlenebileceğini ortaya koymak gerektir.

Ancak şunun farkında olunmalı ki; Türkiye içinde ki bölünme olasılığı ve ayrışma, artık bir paranoya sınırının ötesine geçmiştir. Bu konuda titiz davranmak gerekmektedir.

Çerkesler yaşadıkları ülkede, şiddet içermeyen ve barışçıl talepler de bulunarak, gündem maddelerinin karşılanacağını ummaktadırlar.

Çerkesler, bazı etnikçi grupların hedeflediği türden şiddet ve ayrışmaya yönelmemişlerdir.

Gerek yaşam tarzları, gerek dünya görüşleri, gerekse de toplumsal-politik sorunlara yaklaşım biçimleri şiddet içermemektedir. Ulusal veya uluslar arası kurumlar, gerekli dikkat ve ilgiyi gösterebilirlerse, bu yapı kolay kolay bozulmayacaktır.

****

Çerkesler ile Anadolu’da yaşayan diğer toplulukların tarihsel gelişimleri, kader çizgileri, sonradan birleşmiş gibi görünse de, birbirleriyle doğrudan uyuşmamaktadır.

Dolayısıyla farklı kültürel gruplara aynı şablonları kullanmak, sorunları derinlemesine kavramamıza engel olacaktır. Onun için diyalektik olmak kadar, analitik olmayı önemsiyoruz. Tabii detaylarda boğulmadan ve detayların bizi boğmasına fırsat tanımadan…

Özelde Çerkesler; Türkiye içinde diğer topluluklar arasında benzer sorunları paylaşıyor olsalar da, politik konuların hepsinde aynı çizgiyi izlemek ya da eşdeğer bir tutum göstermek zorunda değildirler.

Yeter ki demokrasi, özgürlük, beraberlik, güvenlik gibi bir dizi konuda, asgari müşterekleri belirlemiş olsunlar…

****

Çerkesler’in, Anadolu ile toprak bağı, 150 yıllık bir süreci kapsamaktadır.

Kuzey Kafkas ile Balkan halklarının Anadolu’da ki varlık sebepleri, sürgün ve soykırım ile açıklanabilir. Yani bir tür mecburiyetten dolayı kendi ülkelerini terk etmek zorunda kalmışlardır. Anadolu’ya geçmeleri ve birbirinden ilgisiz bölgelere dağıtılarak yerleştirilmiş olmaları, artık entegrasyonun ötesinde bir durumu topluluklara dayatmıştır.

Kısaca Anadolu’da beraber yaşadıkları topluluklar ile Çerkesler’in bazı sorunları, öncelikleri, sonralıkları tam olarak birbirini tutmamaktadır.

Öyleyse Çerkesler’in yaşadıkları sorunlara verdikleri tepkiler, politik yanıtlar ve çözüm önerileri de diğerlerinden farklı olacaktır, olmalıdır.

****

Çerkes halkı; kışkırtmalara ve ajitasyonlara tamamen kapalıdır.

Türkiye’nin bölünmesi, Çerkes ve sayıca daha küçük etnik toplulukların aleyhinedir.

Fillerin tepiştiği yerde ezilme olasılığı yüksektir.

Türkiye’de, verilmek istenen yanıltıcı imajla, salt Türk ve Kürt etnik gruplarından insanlar yaşadığı açık bir yönlendirmedir. Bu manipülasyonların önü, kamuoyuna, ülke gerçekleri iyice anlatılarak alınmalıdır. Israrla ülkenin kurucu unsuru diyerek, Türk’ün yanına Kürt’ü eklemekte, bu olumsuz yönlendirmenin açık işaretlerini taşır.

Türkiye, elli kadar farklı etnik gruptan bireyler, farklı inançları paylaşan cemaatler ve hiçbir şekilde kendini kategorize etmek isteyen/istemeyen sessiz yığınlardan mürekkep bir halktan oluşmaktadır. Varlığının temelinde etnik bir köken değil, bir coğrafi birlik, gönüllü bir yurtseverlik yatmaktadır. Tesadüfi değildir ve köklerini tarihin derinliklerinden alır.

Ve Çerkesler, aidiyet bağı ile bağlı olduğu Çerkesya kadar, reel-politik koşullar içinde Türkiye halkının parçası olduğunun farkındadır.

İki farklı aidiyet birbirleriyle çelişmez, çatışmaz ve ustaca yönetilirse sinerji doğurabilir konumdadır.

****

Son eylem, politika belirleme ve inisiyatif alma noktasında ki tüm aydın/aktivistlerin üzerine önemli sorumluluklar yüklemiştir.

Türkiyeli Çerkesler, ayrışma, düşmanlık, kin ve nefret istemiyorlar.

Aksine güvenlikli bir ortam, ekonomik refah kadar, kültürel gelişmeden payını almak ve kimliklerini/özelliklerini kaybetmeden, varlıklarını, barış içinde sürdürebilmeyi hedeflemektedirler.

****

Sonuç olarak Çerkesler'in önceliği, sonralığı, halkın anadilini yaşaması, yaşatması, koruması kadar, geliştirmesi, salt evde değil, ilköğretimden başlamak üzere üniversitelere kadar seçmeli derslerle desteklenmesidir.

Kısaca anadili eğitimi; Çerkes halkının vazgeçilmez önceliğidir.

****

Öyle söylenildiği gibi çok sayıda Çerkesçe’den söz edilemez.

Bir tane Çerkesçe(Adigece) vardır ve Çerkesçe’nin iki lehçesi bulunur. Üst bilimsel kurul, bu iki lehçeden birini seçebilir.

Bu arada, Çerkesçe’nin de içinde bulunduğu Kafkas(ve diğer) dillerde de mutlaka açılım düşünülmelidir.

Abazaca, Gürcüce, Lazca, Çeçence, Osetçe ve Avarca daha az yaygın diller olmasına rağmen, dünyanın bir çok ülke ve bölgesinde yaşayan topluluklardan daha az değildirler.

Dilsel gruplar, nüfusları  oranında eğitimden ve kitle iletişim araçlarından paylarını almalıdırlar.

Ne eksik, ne fazla…

****

Türkiye’de demografik olarak önemli bir çoğunluk ifade eden Kafkas dili, Çerkesçe (Adigece)’dir.

Çerkesler'in önceliği, 24 saat Çerkesçe yayın yapan, devlet televizyon-radyosu(ÇRTV)dur.

Çerkesler'in önceliği, devlet eliyle Çerkes dili, edebiyatı, kültürü ve tarihiyle ilgili Çerkesçe ve Türkçe kitapların ivedilikle basılmasıdır.

Çerkesler’in (önemli bir nüfus oluşturdukları) yerleşim yerlerine Çerkesçe adların verilmesidir. Ya da çift dilde adlandırma ve tabela sistemine geçilmelidir.

Çerkesler’in yaşadıkları bölgelerde, halkın kültürel, sanatsal, sosyal gereksinimlerine ve Çerkesçe ile yanıt verecek kurumların tesisidir. Devlet eliyle tesis edilmiş olunan kültür ve sanat merkezleri bünyesinde, Çerkesçe oyunların sergilendiği Çerkes tiyatro gruplarının devlet eliyle kurulması ve desteklenmesidir.

Çerkesler'in bir başka önceliği, anayurtları ile sosyal-siyasal-ekonomik ilişkilerinin artırılması, Çerkesya'ya dönmek isteyenlerin geri dönüşünün organize edilmesi, hızlandırılması, tarihsel haksızlıkların Rusya tarafından kabul edilebilmesi ve giderilebilmesi için Türkiye devleti ve hükümetinin yardımcı olmasıdır.

Bu ve buna benzer gündem başlıkları  çoğaltılabilir.

****

Şimdi halk ikinci miting için bu kez İstanbul Kadıköy’de bir araya gelmek üzere hazırlanmaktadır.

Ankara’dan sonra İstanbul’da ki buluşma, 17 Nisan tarihinde gerçekleşecektir.

Kadıköy mitinginin daha görkemli ve heyecanlı olacağını tahmin edebiliyorum.

Ancak bundan sonra yapılması  gerekenler nelerdir? Sorusu giderek akıllarda büyümektedir.

Nasıl bir plan, hangi zaman dilimi içinde, nasıl bir yöntemle, kimlerle uygulanacaktır?

Meydanlarda haykırmak, yapılacak olanların içinde en basit olanıdır.

İş uygulamaya, çözüm yollarını zorlamaya geldiğinde bakalım ortada kim olacak?

Doğrusu miting sonrasına dair beklentiler ilgi alanımda.

Onun için Çerkes halkının sorumluluğunu omuzlarında duyan herkesten ricam, mitinge katılmaları, öneri ve temennilerini toplum içinde tartışmaları ve sorumluluklarının gereğini yapmalarıdır.

****

Gün;  ayrılık, çekişme ve bölünme günü değil. Birlik, beraberlik ve sorunlara odaklanma günüdür.

Gün; çözüm için yetkili kurumlarla işbirliği içinde çalışarak çözüm yollarına hep beraber gitme günüdür.

Yarın, geri dönülemez bir hata, eksik, yanlış veya hiç istenmeyen durumlarla karşılaşmak yerine, bütün toplumsal tabakaların ittifakıyla ortaya konmuş güzel işler çıkartmış olmanın kıvancını yaşayalım.

****

Kimsenin başkasından iş  beklemek durumu yoktur.

Halk toplanacak, gayretle, ısrarla, kararlılıkla çözüm yollarını zorlayacaktır.

Herkes işin ucundan tuttuğunda ve bu sorunların hallolabileceğine dair kanaat beslediğinde, isteklerimizin en az yarısını elde etmiş sayılacağız.


Bu yazı toplam 4911 defa okundu.





Hapiy Cevdet Yıldız

Sn.Altan Tarım,
Rusya,İsrail ve Yugoslavya dışında Çerkeslerin,devletlerden anadilinde eğitim konulu bir talepleri olduğuna ilişkin –İsveç dışında- hiçbir bilgim yok.Yukarıda anılan üç ülkede devlet tarafından Adıgece (Çerkesçe) devlet okullarında okutulmaktadır ya da okutuluyordu.Ancak Yugoslavya (Sırbistan/Kosova) Çerkesleri,ana kitle olarak,1998’de Adıge Cumhuriyeti’ne dönüş yaptılar.Bu nedenle Kosova’da Adıgece eğitim,öğrenci kalmamış (çok az) olması nedeniyle sona ermiş olmalı (Gerçek durumu bilemiyorum).
Bir de Ürdün örneği var.Sanırım 1980’lerde olmalı Ürdün’deki ‘Çerkes’özel okulunun müdiresi ile İstanbul Bağlarbaşı derneğimizde kısa bir görüşme yapmıştım.Verdiği bilgi de özetle şöyleydi:Ürdün’de okullarda yabancı dil olarak İngilizce okutuluyor,İngilizce zorunlu yabancı dil,bir de seçmeli dersler var-müzik,resim,vb gibi,İngilizce dışında ikinci bir yabancı dil de seçmeli ders dili olarak okutulabiliyor.Biz de Çerkesçe’yi o kapsamda okutuyoruz.
Ürdün başkenti Amman’daki bir çocuk eğlence parkı geliri içinde,oradaki Çerkes kadınları derneğinin de hissesi varmış.Bu gelire dayanılarak sözkonusu özel okul açılmış.
Ürdün’deki eğitim konusuna birçok kez değindim.Ancak doyurucu bir bilgi edinebilmiş değilim.Gidip gelen çok,ama maalesef güvenilir bir bilgi gelmiyor.
Bu yıl Mart ayı başında,12 Eylül 1980 sonrası İsveç’e sığınmış olan bir hemşehrimiz,Bakanlığa başvuruda bulunduklarını,11 öğrenci bulunması halinde Çerkesçe eğitime başlanacağı yanıtını aldıklarını,ama 8 aile olduklarından 11 öğrenciyi denkleştiremediklerini söyledi.Mart ayında bu sitedeki bir yazımda konuya genişçe değindim.
Benim bildiğim,Batı demokrasilerinde 20 öğrenci bulunması halinde,bu 20 öğrencinin anadili okulda devlet tarafından okutuluyor.Örneğin Fransa’da öyle imiş,Neşe Düzel’in 28-29 Mart 2011 tarihli ‘Taraf’ gazetesinde,TÜSİAD’ın anayasa grubunda yer alan tanınmış sosyolog Prof.Dr.Nur Vergin ile yaptığı söyleşide bunu okudum.
11.04.2011 günü akşamı Almanya’da bulunan yazarlarımızdan Hatko Schamis ile yaptığım konuşmada,Çerkesçe eğitim konusunu da sözkonusu ettik.Sayın Hatko,Almanya’da 10 öğrenci bulunması halinde anadilinin okutulacağı biçiminde bir bilgi aldığını,ancak şimdiye değin Çerkesçe eğitim için bir talep olduğuna ilişkin bir bilgisi olmadığını söyledi.
Ben de,öncelikle kendisinden güvenilir,ciddi ve asıl önemlisi korkmayan bir girişimci grup oluşturması gerektiğini söyledim ve kendisine başarılar diledim.
Bütün bildiğim budur.Saygılarımla

13 Nisan 2011 Çarşamba Saat 00:53
Altan Tarım

Sayın Hapi Cevde,t
Yazardanda onun yorumuna yapılan yorumlardanda önemli bulduğum bir şey yazdınız.Almanya'da acaba 10 Çerkes biraraya gelmişte Çerkesçe öğreneceğiz diye bugüne kadar Alman Hükümetine yada yerel yönetimlere başvurmuşlar mı acaba.Yoksa yeni bir şehir efsanesiyle mi karşı karşıyayız.
Böyle bir başvuru yoksa konu boyut değiştirir.Kaldı ki talebin yerine getirilmesi anadilde eğitim midir gerçektende...
Bizleri bilgilendirirmisiniz sayın Hapi..

12 Nisan 2011 Salı Saat 20:35
hapiy cevdet yıldız

Sayın Akgün Semih kardeşimizin yerinde görüşlerine genellikle katılıyorum.Ancak bazı noktalar üzerinde de durmak gerekir:
1)Çerkeslerinanadilinde eğitim,kesintisiz radyo-televizyon yayını talebi var,bu bir demokratik taleptir,demokrasi tüm diller içindir,demokrasi beraberinde eğitim özgürlüğünü getirecektir.Öncelikli talep radyo ve televizyon yayınına kavuşmaktır.Çünkü,devlet eliyle Kürtçe,Arapça ve Ermenice radyo ya da televizyon yayın yapılıyor,yani yasal engel yok.Çerkesçe eğitimin önünde anayasal engel var,anayasa değişmeden anadili eğitimi yapılamaz.Önce,yeni bir anayasa ile bu engel kalkmalı.Ondan sonra anadili eğitimi seçmeli mi,zorunlu olarak mı ele alınacak?Bu,daha sonra konuşulacak ve o günün koşullarına göre ele alınacak bir konudur.
2) “Bir tane Çerkesçe(Adıgece) vardır ve Çerkesçe’nin iki lehçesi bulunur. Üst bilimsel kurul, bu iki lehçeden birini seçebilir” deniyor.Son derece yanlış ve çok sakıncalı bir ifadedir bu.
Tek bir dil olan Çerkesçe’nin Adıge ve Kaberdey diye iki ayrı yazı dili var. “Üst bilimsel kurul” diye birşey olamaz,olsa bile karar verici olamaz.mm
Kabardeyce ile Adıgece’nin tek bir dilde birleştirilmesi biçiminde DÇB’nden gelen bir öneri,bu geçtiğimiz yıllarda Adıge Cumhuriyeti Devlet Başkanlığına götürülmüştü.Başkan Thakuşın Aslan öneriyi AC “Üst Bilim Kurulu”na sundu,Kurul “İki yazı dilinin tek bir dilde birleştirilemeyeceği,bunun dünyada bir örneğinin bulunmadığı,iki dilden birinin diğerini yutması durumunun olabileceği,Adıgece ve Kabardeyce’nin 90 yıldan beri kullanılan ve oturmuş sistemleri bulunan diller oldukları,bir üçüncü dile ise ihtiyaç bulunmadığı” biçimde bir değerlendirmede bulunmuş,AC Başkanlığı da öneriyi reddetmiştir.Buna ilişkin belgeler internet sitelerinde ve sanırım “Jıneps” gazetesi sayfalarında vardır.
Bu amatörce öneriyi yinelemenin bir yararı olmaz.Sadece zaman ve enerji kaybına yol açar.
Kafkasya’da Çerkeslerin yüzde 80’i Kabardeyce konuşur,Türkiye’de tersi bir durum vardır,burada Adıge nüfusun yüzde 80’i Kabardeyce’yi değil, Adıge (Batı Adıgece) yazı dilini konuşur.
Her iki ülkede de bu iki lehçe,birbirinden ayrı yerlerde konuşulur.Kafkasya’daki yüzde 20 Adıge Kabardeyce’de ya da bir ‘üçüncü dilde’ birleşmeyi kabul etmedi,Türkiye’deki yüzde 20 Kabardey,yüzde 80 Adıge çoğunluğun lehçesini kabul edecek midir?
Çünkü bunlar olmayacak öneriler.Bin kişi istese bile 2+2=4 durumunu değiştirebilir mi?
Kabardeyler bunu ‘kabul etseler’ bile,pratikte uygulanabilir mi?Dil durumunu bir çok kez ele aldım,Cherkessia.net’deki 11 Nisan tarihli “Çerkes Sorunu Yeniden Gözden Geçirilmelidir -3 “ başlıklı yazımda da,Adıgece’nin konuşulduğu bölgeleri ve illeri özet olarak belirttim.Kaynak gösterdim.
Çözüm her iki lehçede eğitim ve yayını gerçekleştirmekte aranmalıdır.Birleşme daha sonra,lehçeleri karşılıklı kullanma,karşılıklı dersler olarak okutma yoluyla gerçekleşebilir.Bu da şu koşullarda lüks bir öneri olur.

3) Yer ve kişi adlarını iade konusu demokratikleşmeyle çözülebilecek basit ve ikinci dereceden sorunlardır.
4)Çerkeslerin Türkiye’yi bölme diye bir niyetleri olmadığı gibi,Kürtler de dahil hiçbir topluluğun öyle bir talebinin olduğunu ya da olacağını sanmam.Böylesine suçlamalar ırkçı/militarist çevrelerden geliyor.
5)Sayın Boyner tarafından ifade edildiği gibi (-ırkçı tepkiler sonucu çark edildi-),bireysel hak ve özgürlükler her şeyin üzerindedir.Bireysel özgürlüklerin güvence altına alındığı bir sistem en sağlam bir demokratik sistem olur.Bu sistemin ilkörnekleri (prototipleri) biliminsanları tarafından Adıge ve İsviçre demokrasileri incelenerek geliştirilmiştir.Kendimizi önemsiz ve küçük görmemeliyiz.Adıgelerde ve İsviçre’de bir dilde konuşan başka bir dilde konuşana asla karışmaz.Amerika’dan yeni dönen bir tanıdığım geçen gün şöyle dedi:”Bir cafe’de 5 masa varsa,her bir masada ayrı diller konuşulur,kiminde İspanyolca,kiminde de İtalyanca konuşulur.Kimse karışmaz,dönüp de bakmaz bile”.Entegrasyon budur.Birbirinin hakkına ve hukukuna saygı ve birbirini eşit anlamda kabul etmedir.
Peki,bizdeki nedir?Kürtçe yada Çerkesçe konuşana yapılmış saldırıları nasıl açıklayacağız.Bu ırkçılar o saldırı fikrini ve gücünü nereden alıyorlar?
6)Hatko Schamis kardeşimizle dün akşam konuştum.Almanya’da Çerkesçe’yi okulda okutmak için 10 öğrencinin istemesi yetiyormuş.Öğretmeni devlet buluyor ve maaşını ödüyor.Demokrasi budur işte.Öğrencilerin aynı sınıfta ya da okulda okuyor olmaları zorunluluğu da yokmuş.
Bizdeki gericiler bu gerçeği saklamaya çalışıyorlar.
Çerkesler de sinmiş durumda olmalılar:
“Bahçedeki öküzü dövdüklerinde dağdaki öküzün boynuzları sallanmış” hesabı Avrupa’daki Çerkesler de Türkiye’den götürdükleri korkularını henüz yenememiş olmalılar.
Bu durumda,anlaşılan daha birkaç fırın ekmek yememiz gerekecek.
Saygılarımla.

12 Nisan 2011 Salı Saat 15:16
Sitemizin hiçbir vakıf, dernek vs. ile ilgisi yoktur. Sitede yayınlanan tüm materyallerin her hakkı saklıdır. Sitemizde yayınlanan yazı ve yorumların sorumluluğu tamamen yazarına aittir.
Siteden kaynak gösterilmeden yazı kopyalanamaz.
Copyright © Cherkessia.Net 2009 İletişim: info@cherkessia.net