Karakter boyutu : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
Açumıj Hilmi
Bin Bir Gece Masalları
07 Temmuz 2010 Çarşamba Saat 11:51

Adıgey’e geldiğim yıllarda pionerler, komsomollar artık yoklardı. ‘’Pionerlerin sarayı’’ diye anılan oldukça büyük bir binadan ve resmi tatillerde alışkanlıktan kırmızı boyun bağları takan çocuklardan başka, onları hatırlatacak şeyler bana yok gibi geliyordu.

Bir ülkeden kalkıp başka bir ülkeye gittiğinizde, yaşamağa başladığınız yeni ülkedeki pek çok şeyi anlamıyor hatta fark etmiyorsunuz bile. Pioner ve Komsomol gençliği SSCB dağılmadan önce dünyanın en büyük gençlik organizasyonlarından biri idi. Sayıları milyonları aşan gençlerden oluşan bu örgütlenme ülkenin geleceğinin inşasında rol alacak insanların yetiştirildikleri toplumsal kurumlardı.

SSCB çöktüğünde kendisi ile birlikte bu gençlik örgütlerini de ortadan kaldırdı. Adıgey’e geldiğimde artık onlardan geriye hiç bir şey kalmamış gibiydi. Ben öyle algılıyordum.

***

Evimizde bir kaç takım olmak üzere bin bir gece masalları var.

Ben ve eşimin yaşıtı olan tüm arkadaşlarımızın, akrabalarımızın evlerinde de bin bir gece masalları cilt cilt, hemde bir kaç takım olarak var.

Ben önceleri bunun, Adıgelerin doğu kültürüne, İslam kültürüne, Müslüman ülkelerde yaygın olan anlatı, söylencelere olan ilgilerinden kaynaklandığını düşünüyordum.  Bu kanımın doğru olduğuna inandığımdan hiç kimseye de sorma ihtiyacı hissetmemiştim.

***

Benim Rusçam çok iyi değil. Konuşulan her şeyi, okuduğum her şeyi anlıyor fakat doğru düzgün konuşamıyorum. Bunda Adıgece bilmemin etkisi de çok. Adıgey’de Adıgece biliyorsanız, başka bir dile çokta ihtiyaç hissetmeden günlük yaşamınızı bir kaç kalıplaşmış Rusça cümle katkısıyla sürdürmeniz mümkün.

Rusçamı  ilerletmek, telaffuz hatalarımı düzeltmek için yüksek sesle kitap okumaya çalışıyorum. En kolay okuduğum kitaplar dedektif romanları. Fakat bunları da zevk alarak okuyamadığım için telaffuzumu geliştirme çabalarım hep yarım kalıyor.

Geçenlerde bin bir gece masallarını keşfettim. Zevk alarak okuyorum. Konuları tanıdık bildik şeyler. Kahramanlarının yaşam şekilleri dünyaya bakış açıları da tanıdık. 

***

Bizim evdeki, bu kitapları daha önce okuduğu ve zevk aldığı için sesli okumama katlanabiliyor, yanlış telaffuz ettiğim kelimeler de beni uyarıyor.  İşin doğrusu bu konuda (telaffuzumu düzeltmek, dil kurallarına uygun Rusça konuşmak konusunda) çok da hevesli olmadığımdan sadece kimi zaman evimizde bin bir gece masallarından bölümler yankılanıyor.

Neden bir kaç  takım satın aldığını sorduğumda verdiği cevabı ve anlattıklarını size aktarmayı gerekli gördüm.

Parti’nin gücünün varlığını sürdürdüğü dönem içerisinde, pioner ve komsomolların da güçlü olduğu dönemde kitaplara çok önem verildiğini anlattı. Partinin gençlik örgütlerine bağlı olanların hurda  demir, kağıt topladıklarını, bunlar karşılığında ise devletin kitaplar verdiğini öğrendim. Öyle; «-Ben hurda toplamam.» deme özgürlüğüne de çok da sahip olmadıkları için; (yok yanlış anlaşılmasın;) arkadaşları ve öğretmenleri nezdinde küçük görüleceklerinden, dışlanacaklarından dolayı hepsi hurda topluyormuş.

Bin bir gece masalları da işte bu hurda toplayan çocuklara verilen kitaplardanmış. En az bir kaç milyon cild SSCB genelinde dağıtılmış. Sadece  Adıgelerin değil, SSCB’de o dönemde yaşayan hemen her gencin evinde, bundan dolayı bir kaç takım olmak üzere, bu masal setleri bulunuyormuş.

Dağıtılan bu kitaplar üzerine konferanslar, öğrencilerin de katıldığı, özetler, yargılarını sundukları çalışmalar yapılıyormuş.

Bu sadece gençlik örgütleri ile de sınırlı değilmiş. Mesela köylerde oturan, kolhozlarda çalışanlar da her hafta düzenlenen toplantılarda, yerel gazetede çıkan makaleler üzerine konuşmalar yapıyorlarmış.  O tarihlerde kolhoz ve parti haberlerinden başka bir şey yayınlamıyor denilse bile, yeri olan Adıge Mak gazetesin de bu yüzden çok okunuyormuş.

SSCB’de yaşayan sayıları on binleri geçen pek çok yazarda, uygulanan bu etkinlikler sebebi ile ortaya çıkmış ve devletin yelken suyunda gitmeyi tercih etmişler. Böylece eserleri çok sayıda basılıyor ülkenin her yerinde tanınıyomuş. Mesela, bu kadar çok sayıda yazara sahip olan bir ülke içerisinde Soljenitsin gibilerin sayısının nerede ise yok denilecek kadar az yetişmiş olması da buna bağlıymış.

Adıgey gibi nüfusça az bir ülkede bile pek çok sayıda yazarın yetişmiş  olması da aynı sebebe bağlı imiş. Bu yazarlardan sadece bir tanesi (Yewtıh Asker) gerçekleri olduğu gibi yazdığı için dışlanmış, bu kitap dağıtım ağında yerini bulamamış, dolayısıyla da Adıgey de yazdıkları yayınlanmaz olunca Moskova’ya merkeze giderek yazdıklarını okuyacak insanı bulabileceği yerde yaşamaya başlamış. Moskova gibi milyon nüfuslu bir yerde yazdıklarını okuyacak bir kaç bin kişi her zaman çıkıyormuş. Yewtıh Asker’de işte bu yüzden hayatının son gününe kadar Moskova’da yaşamını sürdürmüş.

Bu tarz, okuma alışkanlığını  ülke genelinde geliştirmiş olmasına rağmen, tamamen devlete bağlı, onun dümen suyunda yer almayı tercih eden yazarlar grubu oluşmasına da sebebiyet vermiş.

Günümüzde Adıgey’de bulunan sayıları bir kaç yüze ulaşan, yazarlar birliği üyesi yazarında eski günleri yad ederek, devletten yardım beklemelerinin asıl sebeplerinden biri de bu imiş.  Kabardey-Balkar cumhuriyeti, Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti ve Adıgey Cumhuriyetinde ki yazarların gazetecilerin bir araya gelerek ortak bir yayın, televizyon, gazete vb. kuramamalarının altında bu ve benzeri şeyler yatıyormuş.

Yoksa, her biri devlet desteğine bel bağlamamış, Yewtıh Asker gibi fertlerden oluşmuş olsalarmış bu günkü durumumuz farklı olurmuş. Yazarlarımızın konularında uzman, bilgi sahibi olmaları bile, bu tarzda hareket etmeye alışmalarından, günümüzde çok da verimkar olmamalarının sebeplerinden birisiymiş.

***

Adıgey’den, Kabardey-Balkar’dan , Karaçay-Çerkes’ten Türkiye’ye halkın sözlü (ve mümkünse yazılı) ürünlerini derlemek amacı ile son yıllarda çeşitli araştırmacı gruplar gidiyor. 

Türkiye’de onlara anlatılan yüzlerce söylence var.

Karşılaştıkları  insanlar, masallar, öyküler anlatıyorlar. Bazıları ise kendileri de çok iyi bilmesine rağmen, Çerkeslerle alakasız, onların oluşturmadığı, hatta etkilenmedikleri, diaspora Çerkesleri genelince özümsenmemiş olan Türk söylencelerini, bin bir gece masallarından bazı masalları, Laz fıkralarını, Avşar söylencelerini v.b anlatmaları, komik oluyor.

Bin bir gece masalları gibi, Dedem Korkut öyküleri gibi Rusya genelinde de sanıldığından çok daha geniş kitlelerce bilinen öyküleri sadece o an vatandan gelmiş araştırmacıya kendisini göstermek için anlatanlar çıkmakta. Çoğu elenen bu sözde, uydurma, yakıştırma (anlatıcısı tarafından Adıge söylencesi olarak dile getirilen) öyküler inanın ki toplumumuza bence hiç bir şey kazandırmıyor.

Türkiye de derlenmiş söylencelerin yer aldığı kitaplarda ne yazık ki, derleyicisinin gözünden kaçan, bilmediği için fark etmediği Türk, Arap, Acem öyküleri, söylenceleri yer alıyor.

Eğer illa gördüğünüz karşılaştığınız araştırmacıya bir şey anlatmak, kendinizi göstermek zorunda hissediyorsanız; anlattığınız şeylerin kime ait olduğunu, bunlardan ne kadar toplumumuzun etkilendiğini veya etkilenmediğini, veya bunlar aslında bilmem ne söylencesi ama biz artık Nart destanları yerine bunları çocuklarımıza anlatıyoruz diyerek belirtmenizi sizlerden rica ediyorum.

İnanın anlattığınız şeyler kitaplara geçtiğinde okunuyorlar. Türk, Acem, Arap v.b öykülerini Adıge öyküsü gibi yapıp vatana ulaştırdığınızda bu kültürlerin taşıyıcısı oluyorsunuz.

Türkiye’de  yaşayan Çerkeslerin farkında olmadan bilinçaltların da, kaybettikleri tüm değerlere vatanda yaşayanların sahip olduklarını düşünme eğilimi var. Vatan da yaşayanlar da aynı eğilim Türkiye’de yaşayanların kendi kaybettikleri değerleri korumuş olmaları umudu ile varlığını sürdürüyor.

 Fakat inanın ki Türkiye de yaşayan Çerkeslerin anlattıklarını içeren kitapları okurken aslında (Türkiyede ki Çerkeslerin de) hiç de Çerkes söylencesinden saymadıkları şeyleri, bir türkünün, bir Zeki Müren şarkısının (maharetli çevirmen tarafından, yaptığı bir marifetmiş gibi) sanki Çerkes şarkı- türküsü gibi anlatılmış olması yüreğimi sızlatıyor.

Bilmiyoruz, unutmuşuz, kaybetmişiz demek çok mu zor? Gerçeği söylemekten neden utanılıyor? Gerçeği söylemek yerine neden (kısa bir süre sonra bir şekilde açığa çıkacak olan) yalanlar atılıyor anlayamıyorum.  

Laf lafı açtı da konuyu uzattım, umarım kusuruma bakmazsınız.


Bu yazı toplam 2872 defa okundu.





Bu yazıya yorum eklenmemiştir.
Sitemizin hiçbir vakıf, dernek vs. ile ilgisi yoktur. Sitede yayınlanan tüm materyallerin her hakkı saklıdır. Sitemizde yayınlanan yazı ve yorumların sorumluluğu tamamen yazarına aittir.
Siteden kaynak gösterilmeden yazı kopyalanamaz.
Copyright © Cherkessia.Net 2009 İletişim: info@cherkessia.net